“It was the manliest French wine I ever drank” George Saintsbury (1886 yılında içtiği bir 1846 rekoltesi kırmızı Hermitage üzerine…)
Biz şarapseverler bazı özel bağlara “kutsal topraklar” deriz… Zira bu bağlar insanı başka başka hayallere sürükleyen, şarabın neden bu kadar özel ve güzel bir içki olduğunu hatırlatan kutsanmış şarapların çıktığı yerlerdir… İşte Rhone Nehri’ne tüm heybetiyle yukarıdan bakan Hermitage bağları da hiç şüphesiz şarap dünyasının kutsal topraklarındandır…

Muhteşem Hermitage manzarası…
Derler ki, 1224 yılında Haçlı Seferleri’nin kan dolu ortamından yurduna dönen bir şövalye, Gaspard de Sterimberg, kendine huzur dolu sakin bir ortam ararken Rhone Vadisi’ne yukarıdan bakan muhteşem manzaralı bir tepe bulmuş ve buraya bir şapel yapıp yerleşerek bir keşiş (Ermite) hayatı yaşamış… İşte sonradan adı Hermitage olarak değişen bu tepe ve ünlü “La Chapelle” de böylece doğmuş…
Şurası bir gerçek ki, ortada bir şövalye hikayesi olmasına rağmen burası çok eski zamanlardan, Antik Yunan ve Roma uygarlıklarından beri dünyanın en iyi bağ alanlarından birine ev sahipliği yapıyor aslında. Her yönüyle mükemmel bir harmoninin ürünü olan Hermitage tepesi başlı başına bir “case study” olarak ele alınabilir belki de…

Hermitage bağları… http://www.tenzingws.com/blog/2016/1/22/the-hermitage-hill-and-all-of-its-lieux-dits
Kuzey Rhone’da nehrin doğusunda yani sol yakada yer alan ender apelasyonlardan olan, kuzeyli rüzgarlardan korunan ve güneye “Akdeniz’e” doğru bakan yamaçlarıyla güneşlenme açısından en iyi konumda bulunan, en yüksek noktası deniz seviyesinden 344 metre olan ağırlıkla granit bazlı bir toprak yapısı üzerine kurulmuş toplamda 136 hektarlık bir bağ alanı burası. Bu bağ arazisinin tamamı Crozes-Hermitage, Larnage ve Tain-l’Hermitage köylerindeki 3 ana tepede yer alıyor. 1936’da kurulan Hermitage apelasyonunda hem kırmızı hem beyaz şaraplar yapılıyor. Kırmızı şarap yapımında Syrah, beyaz şarap yapımında ise Marsanne ve Roussanne kullanılıyor. Normalde apelasyon kuralları Syrah’ya maksimum %15 oranında Marsanne ve Roussanne katılmasına izin verse de çoğu üretici bunu uygulamıyor ve kırmızıları %100 Syrah’dan yapıyorlar. Apelasyon kuralları gereği hektar başına asma dikim yoğunluğu 6000 asma olan apelasyonda hektar başına her bir parselde maksimum yük 6500 kg alınmış. Aslında dikim yoğunluğu özellikle dik yamaçlarda çok daha sık, hektar başına 10.000 asmaya (1m x 1m) kadar çıkmakta. Verim ise her ne kadar apelasyon kurallarında hektar başına 40 hektolitre yazsa da bu aslında ortalamalarda 25-30 hektolitrelere kadar düşmekte. Şarapların %76sı kırmızı ve %24ü beyaz olarak üretilmekte. Ortalama bir rekoltede 3640 hl kadar şarap üretilen Hermitage’da üretilen şarapların %30u ihraç edilmekte.

Granit ağırlıklı bağ arazisi…
Hermitage’da Fransızların “lieu-dits” veya “climat” olarak adlandırdıkları “bağ alanları” mevcut. Bu bağların batı tarafında tamamen granit üzerine kurulu olan “Les Bessards” bağı yer alıyor. En dik ve en kayalık bağlar bu bölgede olmakla beraber buradan çıkan Syrah’lar çoğunlukla en güçlü, en zengin ve en konsantre şaraplar olarak tanımlanmakta. Muhtemelen bunun en iyi örneklerinden birini Chapoutier’nin “Le Pavillon” olarak etiketlediği ünlü şarabında görmekteyiz. İstanbul’da 2012 senesinde yapılan Master of Wine etkinliği sırasında, sunumu Tim Atkin MW tarafından gerçekleştirilen Syrah masterclass’ında tattığım ve Parker’ın 100 puan verdiği Chapoutier’nin 2003 Ermitage “Le Pavillon”undaki yoğun, kompleks, “savoury” ve derinliği olan katmanlı yapı halen dün gibi aklımda. En az Chapoutier’nin Le Pavillon’u kadar derinliği ve kompleksitesi olan şaraplar üreten bir başka büyük ve hatta gerçek bir efsane üretici Jean Louis Chave’ın, arasında Cuvée Cathelin’in de bulunduğu bazı Hermitage’ları da yine Les Bessards bağından gelmekte. Yine Jaboulet de ünlü “La Chapelle” şarabı için bir miktar üzümü de bu bağdan kullanıyor. Bu arada buradaki bağların ortalama 65 yıllık yaşlı bağlar olduğunu da göz ardı etmemek gerekli elbette.

Chapoutier’nin biodinamik “L’Hermite” bağı
Les Bessards’ın bulunduğu tepenin yukarısına doğru çıktığımızda efsane bağlardan La Chapelle ve hemen sonra biraz daha yukarıda L’Hermite karşımıza çıkmakta. Bu bağları ziyaret ederken karşınıza çıkan manzara karşısında tabiri caizse insanın “nefesinin kesilmesi” ziyadesiyle normal karşılanan bir durum…

La Chapelle ve “Les Bessards” bağı, aşağıda Tain-l’Hermitage kasabası ve hemen arkasında “Les Greffieux” bağı
İlginç olan konulardan birisi La Chapelle bağlarına adını veren ve günümüzde St. Christopher şapeli olarak adlandırılan şapelin bugünkü sahibi ünlü Jaboulet ailesi olmasına rağmen buradaki bağların sahibi ise Jaboulet’nin en büyük rakibi sayılan Chapoutier ailesi… Jaboulet’nin ünlü “La Chapelle” şarabı aslında isim hakkı alınmış bir etiket ismi olarak karşımıza çıkıyor ve şaraba konu olan üzümler Hermitage’ın Les Bessards, Le Meal, Greffieux ve Roucoules bağlarından geliyor.
Hermitage’ın bir diğer ünlü bağı olan “Le Meal”, Les Bessards bağının hemen doğusunda yer alıyor. Burası aslında Tain l’Hermitage kasabasından bakıldığında esas görünen bağ arazisi de denilebilir. Burası granitin yanı sıra kireçtaşı, quartz kayalıklarının ve arada kumlu killi toprakların da bulunduğu bir bağ alanı. Ağırlıkla Syrah’nın dikili olduğu Le Meal’de Chapoutier’nin Marsanne bağı da bulunmakta ve buradan beyaz Hermitage yapıyor. Genel olarak diğer bağ alanlarına göre daha sıcak bir mikroklimaya sahip bir bağ alanı olan Le Meal, Jaboulet’nin “La Chapelle” şarabının da belkemiğini oluşturuyor. Açıkçası Le Meal hakkında bu satırları yazarken şu an gözlerim doluyor zira son yaptığım Rhone gezisinde gezdiğim üreticilerden Ferraton Pere & Fils’ten aldığım 2006 Le Meal şişesi dönüş yolunda kırılmış, bavulu saran muhteşem şarap kokusu bir yana ellerimle kırılmış şişeyi çöpe atışım dün gibi aklımda… Neyse ki bana göre yüzyılın icadı sayılabilecek Coravin sayesinde üreticide bu şarabı tatma fırsatı bulmuştum da kendimi bu şekilde teselli edebildim… Ferraton’un 2006 Le Méal’i burunda oldukça kompleks denilebilecek, animal, tütsü, karabiber, meyankökü, siyah meyvelere sahip, damakta ise oldukça canlı, akıcı kıvamda, gayet yuvarlak ve derinliği olan bir şaraptı. İyi bir konsantrasyonun yanında mineralsi ve baharatsı uzun bir bitimi vardı… ama şişe kırıldı… ☹

Orta alanda “Le Meal” bağı aşağıya doğru uzanıyor…
Hermitage tepesine ana yoldan çıkıldığında La Chapelle’e inmeden önce tepede ilk karşımıza çıkan yine granit ağırlıklı kayaların üzerine oturmuş bir bağ olan L’Hermite’de Chapoutier biodinamik bağcılık yaparken, aynı bağda Chave’ın da hem kırmızı hem beyaz üzümleri yer almakta…
Le Meal’in hemen altındaki Les Greffieux bağı bir bakıma Le Meal’İn devamı gibi kireçtaşı ağırlıklı demir ve kum içerikli bir toprak yapısına sahip. Ağırlıkla Syrah’nın dikili olduğu ancak beyaz üzümlerin de (Roussanne – Marsanne) yer aldığı bir bağ burası.
Yukarıda belirttiğim bağlar dışında kalan bağ alanlarından “Les Roucoules” kumlu ve kireçtaşlı toprak yapısıyla Chave’ın beyazlarının esas temelini oluştururken, en doğuda nispeten daha düz bir arazide yer alan “Les Diognieres” bağında yine ağrılıkla Syrah dikili. Ferraton’da tattığım 2012 Ermitage Les Dionnieres yuvarlak, entegre tanen yapısına sahip, canlı yapıda, topraksı ve baharatsı tarafının daha baskın olduğu güçlü bir şaraptı.
Chapoutier ziyaretim sırasında tattığım ve yukarıda yazdığım bağlardan Les Bessards, Le Meal ve Les Greffieux bağlarından gelen Syrah’ların bir blendi olan Chapoutier “Monier de la Sizeranne” 2012 rekoltesi yoğun siyah ve kırmızı meyve aromalarının yanı sıra, katran, meyankökü ve baharatsı aromalarının yoğun olarak hissedildiği, damakta müthiş bir atağa sahip ve o klasik derinliği olan katmanlı Hermitage şarabının çok çok güzel bir örneğiydi… Ferraton’da tattığım bir başka “bağ blendi” şarap olan Hermitage Les Miaux 2012 ise Les Dionnieres ve Le Meal bağlarından gelen Syrah’ların blendi. Son derece konsantre ve dolgun, yuvarlak ve bir o kadar da zarif yapıya sahip bir Hermitage örneği olarak hafızalarımda yer aldı.
Bu arada Cote-Rotie’nin hakimi Guigal de Hermitage’da bu yukarıda yazdığım bağalanlarında bazı parselleri almayı ihmal etmemiş tabi. Guigal’in ünlü kırmızı Ex Voto’sunu oluşturan üzümler Les Bessards, Les Greffieux, Murets ve Hermite bağlarından geliyor. Beyaz Ex Voto ise Murets ve Hermite bağlarından gelen %90 Marsanne ve %10 Roussanne içeriğine sahip.
Beyaz demişken Chapoutier’nin “beyaz Hermitage’a giriş” niteliğinde yaptığı “Chante Alouette”in 2015 rekoltesini şaraphanede tadarken %100 Marsanne içerikli bu şarabın neresinin “giriş” olduğunu da düşünüp durdum hep… Le Meal, Murets ve yukarıda yazmadığım Le Meal’in hemen üzerinde yer alan ve şaraba adını veren Chante Alouette bağlarının bir blendi olan bu Marsanne armut, ayva, bal, çiçeksi aromalara fındıksı, mineralsi ve hafif baharatsı nüansların eklendiği damakta oldukça dolgun, yağlımsı, zarif ve uzun bitimi olan enfes bir şaraptı… Thomas Jefferson’ın şampanyanın yanında beyaz Hermitage’ı Fransa’nın en iyi beyaz şarabı olarak nitelendirmesi boşuna değil elbet…
Yine Rhone gezisi sırasında ziyaret ettiğim Domaine Belle’de tattığım 2014 beyaz Hermitage ise Peleat bağlarından gelen %60 Marsanne ve %40 Roussanne içerikli bir şarap. Ağırlıkla kireçtaşı, kum ve çakıl içerikli bir bağ burası. %75’i yeni fıçı olmak üzere 20 ay meşe fıçıda beklemiş bir beyaz bu ve ortada fıçıdan eserin olmadığı, oldukça zengin, canlı, kompleks, damakta dolgun ve yağlımsı yapının yanı sıra sarı meyveler, narenciye, hanımeli ve hafif tropik meyve aromalarının bal ve kavrulmuş fındık notlarıyla bütünleştiği mineralsi niteliği olan uzun bitimli müthiş bir şaraptı…
Tıpkı daha önce yazdığım Cote-Rotie gibi Hermitage’daki dik yamaç bağcılığı işçilik açısından oldukça zor ve ciddi emek isteyen bir durum oluşturuyor. Burada organik ve biodinamik bağcılık uygulamaları mevcut. Bu arada biodinamik bağcılığı sadece Chapoutier’nin uyguladığını da belirtmek gerekli. Buradaki bağcılık yönetimi tıpkı Kuzey Rhone’daki diğer yamaç bağları gibi yere çakılmış kazıklara bağlanmış goblet stil bağcılık aslında.
Hermitage şarapları pahalıdır elbet ama İngilizce tabiriyle “a life time experience” durumu sunabilecek efsanevi şaraplar çıkar buradan… İngiliz yazar ve tarihçi, aynı zamanda şarap meraklısı George Sainstbury’nin dediği gibi “erkeksi” şarap demem biraz zor, zira ben bu hakkımı Cornas’tan yana kullanırım, ama illa ki tek bir kelime ile bir tanımlama yapacaksam Sideways’teki çapkın karakter Jack’in dediği gibi “derin” tabiri benim için daha güzel bir tanımlama olur…