Bazı yerlere karşı özel bir hassasiyetim vardır genelde… Hele ki içinde bolca yemek ve şarap yanında da bolca müzik ve dans ve tabi ki sıcak kanlı, muhabbeti seven insanlar varsa… kısacası Andalucia veya nam-ı diğer Endülüs varsa…
Malaga:
THY’nin İstanbul’dan direk olarak Malaga’ya uçmasıyla Andalucia bölgesine ulaşım çok daha kolay bir hale geldi. Daha önce bölgeye ya aktarmalı uçakla ya da Madrid üstünden trenle gidilebilirken artık 4 – 4,5 saat süren bir uçuşla Malaga’ya ulaşmak mümkün…
Malaga, İspanya’nın en önemli deniz-kum-güneş tatil merkezi olan Costa del Sol’un de başlangıcı aslında. Buraya gelen turistlerin birçoğu Malaga’ya varıp Costa del Sol’un sıcak kumsallarına kendini atarken şehirde tipik bir Akdenizli hayatı sürmekte…
Mart sonu Nisan başında bölgeye gelirseniz tıpkı memleketim Adana’da olduğu gibi portakal çiçeği kokularının sizleri karşılayacağı Andalucia turuma Malaga’dan başlıyorum…
Vinoteca los Patios de Baetas (Calle Baetas, 43): Picasso’nun doğduğu topraklara gelip Picasso Müzesi’ni gezmek isterseniz müzeye giden yolda tipik dar Endülüs sokaklarından biri olan Calle Baetas’tan geçerken bir şarapseverin hemen dikkatini çekebilecek bir yer burası… Geniş iç mekanın girişinde gözünüze hemen Enomatic makineler çarpıyor. Tam 41 çeşit şarabın kadehte sunulduğu ve aynı zamanda İspanya’nın dört bir yanından şarapların satıldığı hem şarap barı, hem şarap mağazası hem de restoran olarak servis veren bir mekan burası… Geriye “e daha nolsun?” demek kalıyor sanırım 🙂
El Rincon de los Pintores (Calle Granada, 70): İspanya’da bazı efsaneleşmiş tapas barlar vardır ve çoğunlukla hep küçüktür. Malaga’daki El Rincon de los Pintores de bunlardan biri. Yaklaşık 20 m2lik mekana akşamları saat 21’den sonra girmek isterseniz (benim yaptığım gibi) barın içlerine doğru insanları yara yara geçmek durumunda kalabilirsiniz. Küçük tapas barların en sevdiğim özelliği sadeliği, gelenekselliği ve “ayakta muhabbeti”… Oturmak isteyenler için burayı pek önermiyorum ancak ayakta, klasik tapas bar muhabbeti yapmak isteyenler için şiddetle tavsiye ediyorum… Endülüs’te olduğunuz için de girizgahı mutlaka bir fino sherry ile yapmanızı öneriyorum…
Merced Pazarı (Calle Merced, 4): İspanya’da hemen her şehirde bulunan kapalı pazarların Malaga versiyonu olan Merced’e akşamları uğrarsanız eğer pazarın meyve sebze vb dükkanlarının kapandığını ancak en eğlenceli taraf olan yeme-içme dükkanlarının açık olduğunu göreceksiniz. Burada şiddetle tavsiye edeceğim 2 mekan var ve ikisi de karşı karşıya.. “Taninos” sadece ama sadece şarap satan benim adımlayarak ölçtüğüme göre de 6-7 m2 boyutlarında bir mekan.. Hayallerimdeki mekan diyebilirim zira, pazarın içindeki açık oturma alanlarında otururken gidip buradan bir şişe veya bir kadeh şarap alabilirsiniz. Küçük olduğuna bakmayın tam 60 çeşit şarap var burada ve birçok şarabı da kadehte veriyorlar…
Hemen karşısında ise “Cot cot” isminde çok tatlı bir “tortilla” mekanı var. İspanyol tortilla’sını sevenler için şiddetle tavsiye edebileceğim bir yer burası. Ayrıca yine İspanyolların yumurtalı yemek klasiklerinden “revueltos” da taze taze önünüzde hazırlanarak geliyor… Kısacası Taninos’tan şarabınızı alın, Cot Cot’tan da güzel bir tortilla… Arada dolanan kızlar başka başka dükkanlardan size çeşitli tapaslar da getirecektir, onlardan da almayı ihmal etmeyin… Sonrasında Merced’in keyfini çıkarın…
Granada:
İspanya’daki son müslüman toprağı Granada, özellikle inanılmaz güzellikteki Alhambra Sarayı’nın da etkisiyle muhtemelen yaz-kış sürekli turist alan bir yer… Yine de bu turist yoğunluğuna rağmen geleneksel tapas kültüründen vazgeçmeyen son yer olarak Granada’nın benim için anlamı büyük. Geleneksel tapas bar kültüründe bardan bir kadeh bir içki aldığınızda size o an küçük bir tabakta atıştırmalık tapaslar verirler. Ne kadar çok içerseniz o kadar şey de önünüze gelir bu arada. Bundan 15 sene önce Granada’ya ilk kez gittiğimde şehrin en merkezi ve turistik meydanı sayılan Plaza Nueva’da 1 bira karşılığı önüme koca bir Iberico şarküteri tabağı gelmişti. Sonrasındaki gidişlerimde de bir oturuşta önüme sırayla 3-4 çeşit tapas geldiğini bilirim… Granada’da bu şekilde varlığını sürdüren ve dolup taşan birçok tapas bar var halen. Tabi ki artan maliyetler sonucunda tabakların çeşitliliği azaldı ama yine de burası barda bir şeyler içerken hiç para ödemeden karnınızı doyurabileceğiniz ender İspanyol şehirlerinden…
Casa de Vinos La Brujidera (Calle Monjas del Carmen, 2): Hayalimde şöyle 40 m2lik küçük bir şarap barı var… Menüsünde hem kadeh hem de şişe olarak bolca şarap olan bir mekan. Küçük masalar, bir bar.. Dışarıya da birkaç masa yeter… işte La Brujidera böyle bir yer… Şaraplar barın üzerinde yazılı. 60 çeşit kadehte ve 200 çeşit şişede şarap servisi. İnanılmaz sıcak ve canlı bir atmosfer. Sadece ve sadece şarap konuşulan bir mekan. Yanında da tapaslar… Burada birkaç çeşit şarap keşfettikten sonra en sona mutlaka Huelva bölgesinde yapılan Portakal şarabını tadın…
Los Diamantes (Calle Navas, 28): Bir Granada klasiği olan Los Diamantes, şehrin en ünlü sokaklarından Calle Navas’ta 1942’den beri hizmet veren klasik bir Endülüs deniz mahsulü mekanı. Sonradan başka yerlerde de şube açsalar da Navas Sokağı’ndaki yeri benim için bambaşka… Özellikle akşamları kapılar saat tam 20:30da açılmadan önce mekanın önündeki kuyrukta beklerken içeriden gelen sarmısak ve kızarmış balık kokuları insanı ayrı bir acıktırıyor. İçeride çok az masa var, esas olay barda ve tabi ki ayakta… Endülüs’te deniz mahsulleri geleneksel olarak kızartılarak yapılıyor ancak süper taze ve çoğunlukla sherry sirkesi ve sarmısak ile tatlandırıldığından oldukça da aromatik bir havası var bu kızartmaların… Burada şarap ve bira tek çeşit. Fazla seçenek yok ama lezzetler muazzam boyutta…
Bodegas Castañeda (Calle Almireceros, 1-3): Endülüs’te birçok barda fıçıdan sherry servis ediyorlar, tıpkı Bodegas Castañeda’da olduğu gibi… Hatta bazı fıçılarda sherry yapımındaki flor mayası da oluyor ve buna “en Rama” diyorlar… Benim gibi sherry sevenlerdenseniz, Granada’ya gelmişken Castañeda’ya mutlaka uğrayın derim. Önce fino veya manzanilla ile başlayın… en son minik fıçıdan koydukları “Pedro Ximenez”in o pekmezimsi halini ağır ağır yudumlayın…
El Aviso (Calle Virgen del Rosario, 1): İspanya’da modern stil tapas barlara en güzel örnekler bence Endülüs’te yer alıyor. Granada ve Sevilla bu konuda lider durumda diyebilirim. Buraya her gelişimde Calle Navas’a çıkan ara sokaklardaki barları dolanırım. Bu bölgede klasik tarifleri yaratıcı ve özgün bir şekilde yapan birçok tapas bar var. Bunlardan biri de El Aviso… Fiyat-kalite dengesi oldukça şarap menüsüne eş olarak son derece lezzetli tapaslar yapıyorlar. Klasik bir revueltonun (yumurtalı patates) daha modern yorumunun yanında sebzelerin ağırlıklı olduğu tapaslar ve tabi ki klasik et tabakları da iyi yorumlanmış…
Cordoba:
Hiç kuşkusuz zamanının en güzel şehirlerinden biri olan Cordoba muhtemelen Endülüs’ün ve belki de İspanya’nın en kozmopolit yerleşim yerlerinden biri. Tarih boyunca Romalılardan başlayarak Yahudi, Arap ve İspanyol toplumlarının içiçe girdiği ve günümüze kadar gelen bu kozmopolitliğin gastronomiye yansımasıyla zengin burada mutfak doğurduğu bir gerçek… Bana göre bu zengin mutfağın en iyi deneyimlendiği yerlerden birisi Yahudi Mahallesi’nde (juderia) yer alan “Pepe’nin Yeri”…
Casa Pepe de la Juderia (Calle Romero, 1): Cordoba’ya özgü bir yemek sayın deseler muhtemelen ilk başta aklıma “Salmorejo” gelir… İspanyolların ünlü soğuk domates çorbası Gazpacho’dan çok daha derinlikli bir yemek olan Salmorejo, içerik olarak Gazpacho’dan belki biraz daha az malzemeyle hazırlansa da bana göre teknik olarak çok daha zor bir çorba… Kendine has kremamsı ve yumuşak dokusuna ek olarak kararında sarımsak, zeyntinyağ ve sirke kullanmak zorunlu bu çorbada. Bana göre Cordoba’da bunu en iyi yapan yerlerden birisi Casa Pepe. Ancak burada gelenek sadece Salmorejo ile sınırlı değil, yine eski zamanlardan gelen bir başka soğuk çorba olan “Mazamorra” da aslında bir nevi ‘domatessiz’ Salmorejo… Salmorejo’nun temel malzemesi domatesi çıkarıp yerine çiğ badem koyuyorsunuz ve geriye tabi ki klasik Endülüs malzemeleri olan ekmek, zeytinyağı, sarımsak ve sirke ile çorbayı yapıyorsunuz. Bu soğuk çorbalarla bence en iyi gidebilecek şarap ise bölgeye has Montilla Moriles apelasyonunundan bir Fino Pedro Ximenez…
Tarifa:
Bar Frances (Calle Sancho IV el Bravo, 21):
Tarifa’ya geldiğinizde havanın açık olmasını hep dilersiniz zira buradan karşı kıyıya yani Fas’a yani Afrika’ya bakmak ayrı bir güzelliktir. Vaktiniz varsa Tanger’ye geçip keyifli bir gün de geçirebilirsiniz zira hızlı feribotlar günübirlik geziler için fazlasıyla iyi imkanlar sunuyor… Arapların İspanya’ya ilk ayak bastığı topraklar olan Tarifa’nın geniş ve uzun kumsalları Cebelitarık Boğazı’nın Atlantik Okyanusu’na bakan tarafına doğru uzanıyor ve yıl boyu rüzgar sörfü yapanların uğrak yeri. Okyanusla içiçe yaşayan bu güzel şehirde deniz mahsulleri üzerine master yapılabilir… Burada her yer belli bir ortalamanın üzerinde olmakla birlikte Bar Frances gibi yerler geleneksel mutfağı modern stillerle ve mevsimine özgü sebzelerle beraber sunuyorlar. Genelde günlük menü üzerinde çalışıyorlar ve o gün pazarda ne varsa menüye onu koyuyorlar, bu da doğal olarak üst düzel kaliteli malzeme ile hazırlanmış tabaklar demek… Yemeklerin lezzeti ve kalitesi bir yana beni burada en çok mutlu eden şey servis elemanlarının inanılmaz güler yüzlü ve sempatik oluşuydu. Ayrıca birkaç tanesi birden fazla dil de biliyordu ki adından da anlaşılacağı üzere elemanların Fransızca bilmesi pek de şaşırtıcı değil…
Cadiz:
Peña Flamenco Juanito Villar (Paseo Fernando Quiñones):
Genelde Sevilla’nın gölgesinde kalmış olan ancak yine de Yeni Dünya’nın keşfiyle beraber İspanyol atın çağının en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş olan Cadiz, o yıllardan kalma tarihi eski şehriyle her daim bir başka güzeldir. Buraya hemen herkes çoğunlukla Sevilla üzerinden günübirlik olarak gelir. Hele ki yazın geldiğinizde eski şehrin okyanusla buluştuğu yer olan La Caleta plajı adeta San Sebastian’ın La Concha’sı gibidir… İşte La Caleta plajına açılan tarihi kapılardan Fernando Quiñones geçidinde yer alan Peña Flamenco Juanito Villar, klasik Endülüs mutfağının taptaze deniz mahsulleriyle buluştuğu en güzel yerlerden biri. Buraya gelirseniz eğer mutlaka Cadiz’in envai çeşit deniz mahsulleriyle ünlü balık pazarından gelen günün balıklarını ve kabuklu ürünleri sipariş edin. Yanına da fazla düşünmeden buz gibi bir bira isteyin… Burası adından da anlaşılacağı üzere aynı zamanda bir Tablao yani Flamenco sanatçılarının gösteri yaptığı bir yer. Akşama kalırsanız eğer turistik yerlerden uzak gerçek bir Flamenco gösterisi nasıl olur görebilirsiniz..
Bir sonraki yazımda İspanya’da en sevdiğim şehir olan Sevilla’ya yer vereceğim…