La Cité du Vin…

20160624_092121Garonne nehri Bordeaux’nun içinden geçerken adeta bir hilal şeklinde kıvrılır ve bu yüzden Fransızlar Bordeaux limanına aynı zamanda “Ay Limanı” (Port de la Lune) adını vermiş… Bu hilal şeklinin bittiği yerde adı 48 yıl Bordeaux Belediye Başkanlığı da yapan ünlü Fransız siyasetçi Chaban-Delmas’ya adanan modern stilde bir köprü yer alır… Bu hem Bordeaux’nun ünlü mahallesi Chartrons’un hem de bir anlamda da Bordeaux merkezinin bittiği yer olarak da görülebilir aslında…

Şarap dünyasında muhtemelen son zamanlarda yapılan en büyük yatırım olan “La Cité du Vin” yukarıda bahsettiğimChaban-Delmas köprüsünü hemen geçince Garonne nehri kenarında yer alıyor. Açılışı Haziran başında yapılan ve bir nevi dünya şarapçılığını tek bir çatı altında birleştiren “La Cité du Vin” için Bordeaux Belediyesi “B” tramvay hattında önceden adı “Bassins a Flot” olan tramvay durağının adını “La Cité du Vin” olarak değiştirmiş. B hattına binip La Cité du Vin durağında inince yaklaşık 200 metre kadar yürüyüp La Cité du Vin’e varıyorsunuz…

Mayıs 2011’de La Cité du Vin’in mimari tasarımı için Anouk Legendre ve Nicolas Desmaziere’in sahibi olduğu Fransız mimarlık ofisi “XTU” ile anlaşmaya varılmış ve hemen ardından Bordeaux’ya belki de yeni bir Guggenheim efekti yaratması beklenen binanın konsept tasarım çalışmalarına başlanmış. Yorumlarını okuduğum bazı Fransızlar binanın şeklini daha çok “katedral” veya karafa benzetirlerken (ben hayalgücümü kullanarak biraz da Converse ayakkabıya benzettim) Terre de Vins dergisine konuyla ilgili bir röportaj veren Anouk Legendre buna kesinlikle karşı çıkıyor ve binanın herhangi bir dini simgeyi veya karaf şeklini referans almadığını belirtiyor. Legendre röportajda binayı tasarlarken figuratif herhangi bir objeyi baz almadıklarını ve herhangi bir form yerine daha çok ‘haraketi, yansımayı, nehrin ve şarabın dehasını’ yansıtmaya çalıştıklarını açıklıyor…

Yapımına 2009 yılında karar verilen ve inşaatına yaklaşık 3 yıl önce başlanan ve bu Haziran başı kapılarını açan La Cité du Vin, toplamda 13.350 m2’lik bir alanda kurulmuş ve 55 metre yüksekliğe sahip. İnşaatı sırasında 50 farklı firmanın çalıştığı ve Mayıs 2016 itibariyle sponsor olan kurum, kuruluş, şaraphane vs sayısının 83 olduğu La Cité du Vin toplamda 81 milyon Euro’ya mal olmuş.

Söz konusu 81 milyon Euro’luk maliyetin 15 milyonu çoğunluğu şarap sektöründeki sponsorlar tarafından karşılanmış. Kimine göre katedral, kimine göre karaf ve hatta kimine göre de kadehte çevrilen şarabı andıran binanın dışı 3 farklı renkten (şeffaf, gri ve altın) oluşan cam pano ve farklı ölçülerde alüminyum panolar ile kaplanmış. Yıllık beklenen ziyaretçi sayısı 450.000 kişi ve açılışı takip eden Haziran ayı boyunca 40.000 kişi burayı ziyaret etmiş… La Cité du Vin’in yıllık gelir beklentisi 40 milyon Euro… Bu arada açılışı Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile Bordeaux Belediye Başkanı Alain Juppé’nin yaptığını da hatırlatayım…

La Cité du Vin’in giriş ücreti 20 € olarak belirlenmiş. Bu ücrete kalıcı sergi alanına (parcours permanent) giriş ile 8. katta ‘Belvedere’ olarak adlandırılan ve dünyadan farklı şarapların örneklerinin sunulduğu şarap tadım ve seyir terasında 1 şarap tadımı dahil. Ayrıca yıllık olarak da buraya 48 € karşılığında abone olabiliyorsunuz. Bu şekilde kalıcı sergi alanını, geçici sergileri ve 8. kattaki şarap tadım alanında 5 çeşit şarabın tadımı da ücrete dahil oluyor… Yine aile indirimleri de yıllık biletlerde düşünülmüş…

Öncelikle La Cité du Vin’i sadece bir “şarap müzesi” gibi adlandırmamak gerektiğini belirtmek isterim. Burası bir müzeden çok şarap dünyası üzerine birçok farklı olguyu tek bir çatı altında buluşturan bir “şarap merkezi” olarak da konumlandırılabilir…

Biletimi önceden ziyaret edeceğim gün ve saati belirleyerek internetten satın aldım ve bu şekilde direk rezervasyonlu bir sistemle biletin çıktısını yanıma alarak binaya giriş yaptım. Onun dışında tıpkı bir müzeye gidermiş gibi de gidebilirsiniz ancak bilet gişesinde yığılmalar olduğunda veya içerideki ziyaretçi sayısı belli bir sayıya ulaştığında kalıcı sergi alanına giriş yapamayabilirsiniz. Bu yüzden internetten satın almak her zaman daha doğru bir çözüm kanımca ve böylece hiç sıra beklemeden doğrudan ikinci kattaki kalıcı sergi alanına girebilirsiniz.

Bina toplamda 8 kattan oluşuyor. Giriş katında karşılama ve bilet alanı ile şaraba dahil ilginç aksesuarların ve 20160624_113336alternatif ürünlerin bulunabileceği bir butik, Lattitude 20 isminde bir bistro/şarap barı ile yine aynı yere bağlı olan bir şarap mağazası var. Bu şarap mağazası bu arada öyle böyle bir mağaza değil, dünyada 70’in üzerinde ülkeden referansların olduğu 14binin üzerine şişenin bulunduğu bir mağaza burası. Ülkemizden Suvla ve Kavaklıdere şaraplarının bulunduğu mağazada Suriye’den Etiyopya’ya, Namibya’dan Peru’ya, Tahiti’den Bali’ye, Kolombiya’dan Danimarka’ya farklı ülkelerden şaraplar bulabilirsiniz… Bu arada buraya Latitude 20 (yani 20. paralel) denilmesini sebebi ise dünyadaki bağ alanlarının çok büyük bir bölümünün (hatta neredeyse tamamına yakınının) her iki yarı-kürede de 20. paralelin üzerinde yer almasından kaynaklanıyor. Ancak 20. paralelin altında kalan alternatif ‘extreme’ bağ alanlarına da atıfta bulunarak buradaki şarap mağazasında bu bölgelerden gelen şarapları da bulabiliyorsunuz…

20160624_113250Binanın 1. katında ise geçici sergi salonu, profesyonel degustasyon ve eğitim salonları, kütüphane ve adı Thomas Jefferson’a adanmış olan 250 kişilik bir oditoryum bulunuyor…

Binanın 2. katında aşağıdaki satırlarda detaylarını okuyabileceğiniz ve sanırım şarap dünyasında bundan sonra adını sıkça duyuracak olan kalıcı sergi alanı bulunuyor… 2. kat ile 7. kat arası tamamen idari ofislere vs ayrılmış. 7. katın tamamında ise “Le 7” isminde 360 derecelik panoramik bir restoran yer almakta. Yukarıda da belirttiğim gibi 8. ve son kat seyir terasına ve farklı ülkelerden gelen şarapların tadıldığı bir şarap tadım alanına ayrılmış.

Toplamda 3000 m2’lik bir alan üzerine kurulmuş olan 2. kattaki “Kalıcı Sergi” alanı 20 farklı modülden oluşan tamamı interaktif bir sergi alanı… Buraya girişte size iphone benzeri Alman Tonwelt firmasının ürünü bir audioguide ve kulaklık veriyorlar (bilete dahil) ve tüm sergi alanını bu cihaz ile geziyorsunuz. Bu noktada bu audioguide’ın üzerinde durmam gerekli zira sonradan öğrendiğim kadarıyla Tonwelt Almanya’da yaşayan bir Türk (Gürsan Acar) tarafından kurulmuş çok dilli ses kayıt sistemleri üzerine uzmanlaşmış bir firma. La Cité du Vin’in Kalıcı Sergi alanı tamamen Tonwelt’in yarattığı sistem ile bütünleşmiş ve bu sistem sayesinde istenilen interaktif seviyeye ulaşılabilmiş. Söz konusu audioguide olmadan burayı gezmeniz çok zor zira çoğunlukla cihaz otomatik olarak sergi alanındaki modüllerle interaktif iletişime giriyor ve seçtiğiniz dile göre (8 ayrı dil var ancak Türkçe yok) kulaklıktan o modülle ilgili bilgileri dinleyebiliyorsunuz. Ayrıca bazı modüllerde cihaz okuyucu işaretler var ve audiogude’ı uzaktan okutarak modülleri çalıştırabiliyor ve içindeki seçeneklerden herhangi birini veya tamamını keşfedebiliyorsunuz. Bu inovatif ürün sayesinde aleti personalize ederek sergi alanını gezmeniz de mümkün…

Tonwelt’in audioguide’ını ve kulaklığı alıp kalıcı sergi alanının içine giriş yapıyorum… Karşıma ilk çıkan alanın20160624_093437 adı “Dünya Bağları” (Les Vignobles du Monde) ve öncelikle devasa boyutta 3 büyük ekran geliyor önüme… İnsana ilk bakışta direk olarak “vay anasını” dedirtecek güzellikte bağ alanlarının helikopterden çekilmiş görüntülerini izliyorum… Toplamda 17 ülkeden 22 farklı bağ alanının görüntüsünü sırayla ekranlardan izlemeye koyuluyorum. Bir ekranı seçip ahşap sıralardan birine oturuyorum ve dünya bağlarını gezmeye başlıyorum… Fransa’dan Medoc, St Emilion, Alsace, Champagne, Banyuls ve Chateaunuef-du-Pape bağları, Almanya’dan Ren Vadisi, İtalya’dan ConeglianoValdobbiadene, Portekiz’den Alto Duoro, Arjantin’den Mendoza, İspanya’dan Lanzarote Adası, İsviçre’den Lavaux, Yunanistan’dan Santorini Adası, Macaristan’dan Tokaji, ABD’den Washington Eyaleti, Şili’den Elqui Vadisi, Güney Afrika’dan Stellenbosch, Avustralya’dan Adelaide Hills, Fransız Polynezyası’ndan Rangiroa, Yeni Zelanda’dan Marlborough, Kanada’dan Okanagan Vadisi ve Japonya’dan Yamanashi bağları teker teker önümden geçiyor… Farklı bölgelerden ve iklimlerden gelen bu görüntüler bambaşka bir görsel şölen aslında, bir yerde hiç bitmesin istiyorsunuz ama sergi alanında deneyimlenecek onlarca farklı şey var ki bu yüzden görüntüler bitince yerimden kalkıyorum ve yavaştan diğer modüle geçiyorum…

20160624_093825Tahmini 1 metre çapında olduğunu düşündüğüm 5 büyük kürenin olduğu “şarap gezegenleri” (planetes du vin) modülüne geliyorum. Her bir küre, ön tarafında büyükçe birer ekrana bağlı ve audioguide’ı okutup elinizle kürenizi çevirdiğinizde interaktif olarak ekranlardan o modüle ilişkin görüntüler ve bilgiler gelmeye başlıyor. Kürelerin herbirinin ayrı bir teması var: İklim, tarih, üzüm çeşitleri, şarap ekonomisi, bağlar ve miras (UNESCO tarafından listelenmiş bağ alanları). Modüller içerisinde küreyi hareket ettirerek o modüle ilişkin konuyla ilgili ekrandan istediğim bilgiye ulaşıyorum… Burası şarap dünyasını tüm yönleriyle anlatmayı hedefleyen bir yer olduğundan hemen Türkiye ile ilgili acaba ne var diye bakınmaya başlıyorum.. Örneğin az bilinen üzüm çeşitlerini anlatan küreye geldiğimde küreyi Türkiye’ye getiriyorum ve ekranda karşıma ülkemizden tek bir üzüm çeşidi çıkıyor: Sultaniye. Önce biraz hayal kırıklığına uğruyorum ve sonrasında Yunanistan’dan da sadece Assyrtiko’nun olduğunu görünce bu konuyu Fransızların biraz fazla özet geçtiğini düşünüyorum… Şarabın tarihine ilişkin bilgilerin anlatıldığı kürede ise şarabın doğduğu topraklar olan Kafkaslardan başlayıp Anadolu’ya geçişi ve sonrasında Batı uygarlıklarına ulaşmasının hikayelerini dinliyorum… Şarap ekonomisi ile ilgili bölümde ise ülkemizin esamesinin okunmadığını görmek beni hiç şaşırtmıyor nedense…

Kürelerin hemen önünde interaktif köşegen tabloların olduğu “teruarlar tablosu” (la table des terroirs) modulüne20160624_095459 geçiyorum… Teruarı oluşturan faktörlerden ‘toprak, iklim ve insan’ faktörlerinin dokunmatik tablolar vasıtasıyla anlatıldığı modülde Fransa’dan Bordeaux ve Burgonya, Almanya’dan Mosel, İspanya’dan Rioja, Arjantin’den Mendoza, Kaliforniya’dan Napa Vadisi, Avustralya’dan Barossa, Yeni Zelanda’dan Marlborough, İtalya’dan Chianti Classico ile Gürcistan yer alıyor. Burası sergi alanının en özel yerlerinden biri kanımca zira direk olarak şarap üreticilerinin, bağcıların, önologların ve bahsettiğim bölgelerde şarapla ilgili çalışan önemli kişilerin karşısında durup onlardan teruarlarını, şarap yapım tekniklerini, bağlarını dinleyebiliyorsunuz. Örneğin Gürcistan’dan bir üreticiden qvevri tekniğini dinliyor ve izliyorum…

20160624_100458“Dünya Bağları” alanından çıkıp, “Bağdan kadehe” (de la vigne au verre) isimli alana giriş yapıyorum… Bu alan ilk olarak Teruarlar Tablosu modülünün hemen arkasında yer alan “E-Vigne” modulü ile başlıyor aslında… Toplamda 18 dokunmatik tablodan oluşan “e-vigne” modulü ile bir nevi interaktif bağ yaratılmış… Tabletler adeta bir bağdaki üzümler gibi ahşaptan asmalar üzerinde konumlandırılmış ve aralarına interaktif yapraklar yerleştirilmiş. Her bir tablet bağ ile ilgili bir konuyu anlatıyor. Audioguide sayesinde interaktif olarak tabletlerdeki filmleri izleyebiliyor ve ilgili bilgileri görüp dinliyorum…

E-vigne’ı geçip “Şarabın Başkalaşımı” (Les Métamorphoses du Vin) isimli modüle geçiyorum… Paslanmaz çelik, ahşap20160624_102717 ve camdan yapılan ve herbirinde interaktif ekranlar bulunan 3 büyük yapı çarpıyor gözüme… Önce tankta şarabın oluşmasının anlatıldığı yapıya bakıyorum. Hasat zamanı ile başladıktan sonra fermantasyon sürecinin çok keyifli anlatıldığı ve şarabın nasıl yapıldığı hakkında eğlenceli interaktif oyunların olduğu bir modül bu. Sonrasında şaraphanede neler dönüyor onu anlatan bir modül ve en sonda da mahzende neler olup bittiği ve hatta şarabın yıllanmasına kadar uzanan bilgilerin ve süreçlerin aktarıldığı bir başka interaktif modülü keşfediyorum.

20160624_103341“Bağdan kadehe” alanında son olarak karşıma 6 tane büyükçe ahşap şişe çıkıyor. Her bir şişe ortadan ikiye ayrılmış ve içine genişçe yuvarlak yapıda dokunmatik ekran yerleştirilmiş. Her bir şişenin ayrı bir şarap stilini temsil ettiğini görüyorum: Beyaz, Kırmızı, Roze, Tatlı, Köpüklü ve Fortifiye Şarap… Burası “Şarapların Portresi” (Portraits des Vins) olarak adlandırılmış ve audiguide’dan teker teker her bir şişenin önündeki ekrandan şarap stillerine ilişkin bilgileri, tarihçesini, çeşitli görselleri ve videoları izlemeye koyuluyorum… Bu arada Tonwelt oldukça akıllı bir sistem yarattığından yanınıza bir başkası geldiğinde kendi seçtiği dilden aynı şeyi dinleyip izleyebiliyor…

“Bağdan kadehe” isimli süper interaktif modülden çıkıp daha düşük bir interaktiviteye sahip ve biraz da insanı (az20160624_095933 da olsa) klasik bir müzedeymiş gibi hissettirecek bir modüle giriyorum: “Medeniyetlerin merkezi” (Au Cœur des Civilisations)… Burası tahmin edebileceğiniz gibi şarabın doğumundan günümüze kadar gelen, kısacası şarabın tarihçesini anlatan bir modül… Oda oda dolaşarak Kafkaslardan Eski Mısır’a, Antik Yunan’dan Orta Çağ Avrupası’na ve oradan da modern çağlara kadar gelen süreci keşfediyorum… Her bir oda kendi dönemini temsil eden figürler ve resimler ile donatılmış… Buradan çıkıp kendimi adeta bir geminin bordasında hissettiğim ve tahminim 200 derece civarında geniş bir ekrana bakarak eski dönemlerde gemi ile nasıl şarap ticaretinin yapıldığını anlatan çok güzel bir animasyon film salonuna giriyorum… 18. yüzyılda Madeira şarabı ticareti yapan bir İngiliz gemisinin hikayesini anlatan keyifli bir animasyon seyrediyorum… Bunun yanında ayrıca audioguide desteğiyle izlenebilen tarihsel olarak şarap ticareti yapılan 6 farklı nehir (Loire, Seine, Duoro, Ren, Rhone, Garonne) ile ilgili animasyonlar da var…

Buradan çıkıp bir duvarın önünde sırayla dizilmiş şişelerin içinde günümüz şarap dünyasındaki trendleri simgeleyen20160624_102818 küçük objeler görüyorum. Her bir şişe ayrı bir trendi işaret ediyor (inovasyon, pazarlama, paketleme, önoturizm, tasarım, mimari vb) ve audoguide’den bunu seçip direk olarak audioguide üzerinden bir kısa film izliyorum…

“Şarap ve Siz” (Le Vin et Vous) başlıklı alana geçdiğimde ise artık şarabın direk olarak insanla bütünleşmesini işleyen modüllerin olduğunu farkediyorum. Burada şarabın bir ‘yaşam sanatı’ olmasından yola çıkarak bunu paylaşmak, keşfedip keyif almak ve doğru şekilde tüketmek üzere kurgulu 5 farklı bir modül yer alıyor. Modüllerden birinde “Ünlülerin Banketi” olarak da çevirebileceğim (Le Banquet des Hommes Illustres) tarihte şarapsever olarak da bilinen ve aralarında Napolon, Jefferson, Voltaire, Rabelais, Maria Callas’ın da bulunduğu 12 ünlü kişilik animatif bir şekilde tiyatro ambiyansında kendi dönemlerindeki şarapları anlatıyor.

20160624_110849Animatif bir tiyatro edasındaki bu modülden çıkıp “5 Duyu Büfesi” isimli (Le Buffet des Cinq Sens) modüle geçiyorum… Şarabın tüm duyular ile olan etkileşiminden yola çıkarak hazırlanan bu modülde şimdiye kadar gördüğüm en muhteşem koku fanusları var… Oldukça geniş ve eğlenceli olarak La Cité du Vin’e özel olarak tasarlanmış koku fanuslarının yanında şarabın rengine ilişkin görsel duyulara hitap eden ekranlar (ki bunları da interaktif oyunlarla bir anlamda pedagojik bir yapıya kavuşturmuşlar) ve şarap terminolojisinden yola çıkarak diğer duyuların keşfedilmesini sağlayan belli başlı görseller var (örneğin kadifemsi şarap terimi için bir şişenin içine kadife kumaş konmuş vb…).

Şarabın sanat ile içiçe olduğu modül olan “Bachhus ve Venus”te ise yarı uzanarak oturduğunuz koltuklardan yukarıda asılı olan resimleri izliyorum… Hatta bu modülde şarap ve sinemaya ilişkin ilginç bir alan da keşfediyorum…

Burayı da geçerek kalıcı Sergi alanının en keyifli ve öğretici modüllerinden biri olduğunu düşündüğüm “Uzmanlarla20160624_105324 buluşma” (Tête-a-tête avec les experts) modülüne geçiyorum… Burada yaklaşık 1×0,5 m büyüklüğündeki ekranların karşısına geçip audioguide aracılığıyla dinlemek/izlemek istediğim konuyu ve uzmanı seçiyorum. Uzmanların hemen hemen hepsi Fransız. Aralarında ünlü önolog Michel Rolland ile 2000 Dünya Sommelier şampiyonu Olivier Poussier ve Michelin yıldızlı şef Helene Darroze gibi uzmanların yer aldığı kişilerin karşısında oturup şarap ticareti, bazı şarapların neden daha pahalı olduğu, şarap seçimi, yemek-şarap uyumu, sahte şaraplar, şarap ve sağlık gibi birçok farklı konuyu yorumlamalarını dinliyorum…

20160624_110615Uzmanlarla buluştuktan sonra şarabın bir “yaşam sanatı” ( Tout un art de vivre) olarak anlatıldığı modüle geçtiğimde oldukça keyifli bir ‘artırılmış gerçeklik’ modülü ile karşılaşıyorum. Burada genişçe 3 ayrı yemek(!) masası var ve herbir masada belirli bir konuyla ilgili birkaç uzman ekranda yer alırken ben de karşılarına kurulup masaya oturuyorum ve sanki beraber aynı masada sohbet edermiş gibi onların şarap hakkındaki aktarımlarını keşfetmeye çalışıyorum… Örneğin Helene Darroze Fransız gastronomisinde şarabın yerini yeniden tanımlarken tarihçi Franck Ferrand şarabın tarihte nasıl servis edildiği konusunda bilgiler anlatıyor… Masada ayrıca dokunmatik kitaplar da var ve oradan da konuşulan konularla ilgili ek bilgiler öğrenebiliyorum…

La Cité du Vin’in Kalıcı Sergi alanında sona doğru yaklaşmışken artık son 2 modülü keşfetme zamanı geliyor… Bu her iki modül de doğal olarak Bordeaux ile ilgili… Birisi Bordeaux’da 2000 yıldır süregelen şarap olgusunun varlığını günümüze kadar anlatan interaktif bir modül ve diğeri yani sergi alanının son modülü Bordeaux’nun şaraba dair destansı masalını anlatan müthiş bir illustrasyon…

Yaklaşık 3 saati geçen bir gezinin sonunda kalıcı sergi alanından Bordeaux modüllerini de keşfedip yavaş yavaş20160624_114935 çıkıyorum. Çıkarken audioguide ve kulaklığımı geri alıyorlar… Teşekkür edip tekrardan giriş katına yöneliyor ve asansöre binip 8. kattaki şarap tadım salonuna ve seyir terasına çıkıyorum. Yaklaşık 20 farklı ülkeden onlarca şarap burada sergileniyor ve bilete dahil olarak 5cl ölçüde 1 kadeh tadabiliyorum… Farklı bir ülkeden şimdiye kadar hiç denemediğim bir şarap tatmak istiyorum ve son yıllarda şarap dünyasında adını sıkça duyuran Çin’den bir kırmızı şarap seçiyorum. İşin komik tarafı servis yapan Fransız kıza şarabın Çin’in hangi bölgesinden geldiğini, sepajını vs sorduğumda, kız etiketin orasını burasını çeviriyor ancak tabi etiket komple Çince olduğu için o da bir şey anlamıyor, klasik bir Fransız paradoksu sonucunda ellerinde bu şarapla ilgili bir bilgi de olmadığını öğreniyorum velhasıl kadehte şarabın bağıra çağıra bana “Ben bir Bordeaux blendiyim” demesiyle kıza “bilgin olsun bu bir Bordeaux blendi gibi görünüyor, hani soran olursa…” diye anlatıyorum…

20160624_115504Normalde “seyir terasına elinizde kadehle geçmeyin” diye yazan etiketlere kimsenin aldırış etmediğini görünce ben de kadehimle dışarıya çıkıyorum ve uzaktan Bordeaux’yu süzüyor ve usulca akan Garonne nehrine karşı ilk kez tattığım Çin şarabımı keşfetmeye çalışıyorum… Şarabı sorarsanız kör tadımda birçok şarabı geride bırakabilecek nitelikte sağlam yapılı, konsantre ve gövdeli…

Fransızlar’ın muhtemelen “Dünya şarabının merkezi Fransa’dır ve Fransa’da şarabın kalbi Bordeaux’da atar” edasıyla çıktığı ve yaptıkları yatırımın ardından bunu iyi de anlattıklarını düşündüğüm La Cité du Vin’deki maceram burada sona eriyor… Geri dönüş için binadan ayrılıp B tramvayına doğru yürürken ve hatta tramvayda yol boyunca kendi kendime bir taraftan Bordeaux şehri La Cité du Vin sayesinde kendi “Bilbao efektini” yaratabilecek ve daha fazla turisti bu sayede şehirlerine çekebilecek mi diye düşünürken diğer taraftan şarabın doğduğu ve yayıldığı toprakların bugünkü halini düşünüyorum…

About Murat Mumcuoglu

Organizing wine tastings, food & wine events and winery tours ... Holder of WSET Level 3 certificate...
Bu yazı Bordeaux, Fransa, Fransız şarapları, şarap bar, şarap dünyası, şarap gezileri, şarap turizmi içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s