Hazır tatil ayları yaklaşıyorken şarap ve gastronomi severler için şöyle keyifli bir İspanya rehberi yazayım istedim. Tabi burada yazacaklarım tamamen İspanya’da benim bizzat deneyimlediğim ve en beğendiğim yerlerden oluşmakta. Burada yazdıklarımdan çok daha fazla yere gitmiş olmakla birlikte bunlar benim hep aklımda kalan ve bu şehirlere her gittiğimde de mutlaka tekrardan uğradığım yerler oldu… Kısacası bu yazı dizisi “benim İspanyamı” oluşturmakta…
Barcelona
Listeye Barcelona’dan başlayalım… Şüphesiz hemen herkesin İspanya denince ilk aklına gelen yerlerden birisi olmakla birlikte muhtemelen birçok Türk’ün de İspanya’daki ilk uğrak yeri… La Rambla’sından, Barceloneta plajına, Gaudi’den, La Boqueria pazarına yapılacak, görülecek ve tabi ki tadılacak çok şey var… Şurası bir gerçek ki yıllar geçtikçe Barcelona hem daha turistik bir yer olmaya başladı (belediye başkanı bile artık daha fazla turist istemiyoruz diye açıklama yapmıştı yanlış hatırlamıyorsam) hem de Katalan kimliğinin daha da öne çıkmasıyla İspanya’dan gittikçe uzaklaştı… Artık eskisine göre çok daha pahalı bir şehir olmakla birlikte özellikle gerek Katalan kültürü, gerekse de Akdeniz ve hatta kuzeydeki Bask kültürünü de içine alarak bütünsel ve süper lezzetli bir gastronomi varlığı mevcut şehirde…
Pinotxo (La Boqueria Pazarı): Bana “her gün nerede yemek istersin?” diye sorsalar muhtemelen listede ilk üçte yer alacak yerlerden biridir Pinotxo… Barcelona’ya her gidişimde mutlaka bir öğle yemeğini buraya ayırdığım Pinotxo, La Boqueria pazarındaki diğer birçok yer gibi en taze ürünleri kullanmanın yanında şehrin Katalan kimliğini de en iyi yansıtan yerlerden birisi hiç şüphesiz. Burada mekanın yıllardır değişmeyen yüzü olan, papyonu ve en sempatik tavırlarıyla Barcelona’nın en tanındık simalarından Juan’dan, Katalan mutfağına özgü günün tencere yemeklerinden ne varsa getirmelerini söylerim… Eğer varsa caracoles (salyangoz yahnisi), tripa (işkembe) ve garbanzos (Katalan usulü nohut) mutlaka isteyin derim. Deniz mahsullerinden berberechos (kum midyesi), navajas (sülünes) ve gambas (karides) mutlaka denenmesi gereken lezzetlerden… ve tabi ki hepsinin yanında da bir kadeh Cava…
Orio (Carrer Ferran, 38): Blogumda daha önce de bahsettiğim Orio’nun uzun adı aslında “Orio Gastronomia Vasca” olarak geçmekte ve adından da anlaşıldığı üzere esas olarak Bask mutfağını temel alan bir restoran. Güzel ve uzun bir “pintxo” barı var ve buraya her geldiğimde önce pintxo bardaki taze pintxoları denemeye koyuluyorum.. Ardından taze istiridyelerden istedikten sonra menüde Bask mutfağına has lezzetleri sipariş ediyorum… Güzelce de bir şarap menüleri olmakla beraber farklı stilde şarapları kadehte alabiliyorsunuz… Ve tabi ki Txakoli buranın olmazsa olmazlarından…
Can Sole (Carrer de Sant Carles, 4): Bana “Barcelona’da nerede paella yiyebiliriz?” diye sorduklarında söyleyebileceğim tek adres olan Can Sole 1903’ten kalma Barceloneta bölgesinde bir deniz mahsulleri restoranı… Buranın esas yemeği paella ve türevleri tabi ki ancak çok da iyi “Fideua” (bir çeşit erişte) yapıyorlar… Restoranın girişindeki açık mutfak sadece Paella’ya ayrılmış durumda ve koca bir tencerede kaynayan deniz mahsulleri suyu paella’nın müthiş lezzetli temelini oluşturuyor… Pirinç olarak sadece “Bomba” pirinci kullanıyorlar ve porsiyonlar öyle böyle değil ciddi anlamda büyük… Birçok İspanyol restoranı gibi burası hakkını verecek nitelikte güzel bir şarap menüsü oluşturmuş ve şarap fiyatları son derece uygun… Buraya giderseniz tavsiye edeceğim şarap olan Ribeiro bölgesinden Cuñas Davia’yı (70% Treixadura, 20% Ribeiro, 5% Lourerira, 5% Lado e Torrente kupajı) mutlaka deneyin derim…
Can Culleretes (Carrer d’en Quintana, 5) : Eski restoranları severim; hele hele gerçek anlamda tarih kokan eski restoranların kalbimdeki yeri başkadır. Genelde bu tarz yerlerde eskiye has özellikler ararım, önceleri neler yapıyorlarmış, nasıl bir değişime uğramışlar, burada kimler gelmiş yemiş… Az buz değil 1786’dan beri ayakta duran bir restoran Can Culleretes… Bu haliyle kendini Barcelona’nın en eski restoranı yapıyor doğal olarak. Burada modernlik vs aramak gereksiz. Klasik usul bir şehir lokantası ve doğal olarak esaslı Katalan mutfağı ögeleri hakim menüde. Bunların da başında bolca deniz mahsulü ve Katalan usulü yahni geliyor… Akşam yemeği için kapılarını saat tam 21:00’de yakınlardaki kilisenin çanlarını çalmasıyla açıyorlar, o saate kadar aç kalırız derseniz öncesinde hemen yakınlarında yer alan yukarıda yazdığım Orio’ya gidip birkaç pincho’yu mideye indirmenizi öneririm…
Ciudad Condal (Rambla de Catalunya, 18): Şehrin belki de en ünlü ve en büyük tapas barlarından biri. Büyük olması her ne kadar bir dezavantaj gibi görünse de taze malzeme, hızlı ve iyi bir servis sundukları için her daim popüler olan bir mekan burası. Burada önce “Montaditos” olarak adlandırılan aslında “Pintxo” stilinde tapaslar olan ekmek üzeri tapaslarla başlayıp sonrasında klasik deniz mahsullerinden tortilla’ya, mantardan enginara ve tabi ki İspanyol jambonlarından manchego peynirine kadar çeşit çeşit tapasın lezzetine bakabilirsiniz. Ayrıca küçük bir kağıtta “günün tapas menüsü” var oradan da mutlaka bir şeyler deneyin derim… Akşamları çoğunlukla sıra olur ama büyük bir mekan ve hızlı servisi olduğundan çok uzun beklenmiyor, biraz sabrederseniz kısa zamanda size masa ayarlarlar… Sıraya girmek istemezseniz önceden rezervasyon yaptırın derim. Açıkçası böyle büyük bir tapas barını ülkemizde açmak bana göre imkansız zira en basitinden malzeme olarak zaten bu kadar çeşidi bir arada bulundurmak mümkün değil (hele ki sülünesin (navajas) yem olarak satıldığı bir ülkedeyseniz…) o yüzden buraya gidip “keşke bizde de böyle yerler olsa” gibisinden muhabbet eden dostlara sesleniyorum, boşuna hayal etmeyin, olmaz, olamaz…
La Bodegueta del Poble Sec (Carrer de Bilai, 47): Barcelonalılar’dan aldığım bilgiye göre şehir merkezinin yıl boyu aşırı turistik olmasıyla beraber son dönemlerde yerel halk farklı yerlerdeki mekanları tercih etmeye başlamış. Bunlardan biri olan “Poble Sec” bölgesindeki ‘Carrer de Bilai’ trafiğe kapalı uzunca bir sokak. Farklı stilde restoran ve barın olduğu sokağı son gittiğimde gündüz ziyaret ederken öğle yemeği için sevimli bir mekan keşfettim : La Bodegueta… Özellikle geleneksel Katalan mutfağının hakim olduğu menüde tipik “Cocina Casera” yani “Ev yemekleri” hakim… Sofra şarabıyla beraber keyifli menü seçenekleri var…
Vila Viniteca (Carrer Agullers, 9): Barri Gotic’in kuzeyine doğru Via Laietana’yı geçtikten sonra acayip güzel bir sokak olan Agullers’te yer alan Vila Viniteca’da sadece İspanya’dan değil aynı zamanda eski ve yeni dünyadan da çok iyi örneklerin olduğu 4500’den fazla çeşit şarap var. Şarap meraklıları için kesinlikle tavsiye ettiğim bir yer. Aynı zamanda farklı zamanlarda tadım etkinlikleri de düzenliyorlar. Web sitelerinden takip edebilirsiniz…
Madrid
Konuştuğum birçok Türk’ün sebebini hiçbir zaman anlayamadığım ve hiç katılmadığım bir şekilde Ankara’ya benzettiği Madrid, Araplar tarafından kurulmasının ardından her daim sadece İspanya’nın değil aynı zamanda Avrupa’nın en önemli yerleşim yerlerinden biri oldu… Tartışmasız olarak İspanyol kültürünün en iyi hissedildiği şehirlerden biri olan Madrid, son yıllarda gastronomi anlamında son derece ön plana çıktı ve hatta bence Barcelona’ya göre fiyat-kalitede daha da ileri gitti… Bardan bara gezme (bar hopping) modelinin en güzel ve en keyifli örneklerinin bulunduğu Madrid’de favori bölgem her zaman La Latina olmuştur… Hola’daki müşterilerim birçok kez bana “Barcelona mı Madrid mi?” diye sorduklarında cevabım her daim netti: “Madrid !”…
San Miguel Pazarı (Mercado de San Miguel): “Barcelona’da La Boqueria pazarı neyse Madrid’de San Miguel o…” gibisinden bir yaklaşım bence fazla basit kalır… Bir kere burada pazar tezgahları yok, sadece yeme-içme noktaları var ama öyle böyle değil tüm İspanya’yı temsil eden bir anlayış var. Yani burada İspanya’nın tamamına özgü gastronomik olguları bir arada yaşıyorsunuz. Bir köşede Galicia’dan gelen Percebes’ler dururken bir başka köşede Salamanca’nın Jamon Iberico’ları, bir diğer köşede Endülüs’ün Salmorejo’su yer alıyor… Burada sadece şarap servisi veren Pinkleton & Wine’da şaraplarınızı alıp farklı bir noktadan istediğiniz tapasla beraber şarabınızı içmeye devam edebilirsiniz… San Miguel, Madrid’e her geldiğimde özellikle öğleden sonra şarap içmeye ve birkaç tapas atmaya gittiğim bir yer … Akşam yemeğini de burada yiyebilirsiniz elbette…
La Cruzada (Calle de la Amnistia, 8): 1827’den beri ayakta duran Madrid’in eski barı olan La Cruzada’da çok güzel bir şarap menüsü var ve mekanın arka tarafında da oturup klasik Madrid yemeklerini yiyebileceğiniz bir restoranı var. Ben buraya geldiğimde bar ortamında oturup menüden farklı şarapları kadehte alıp keşfetmeyi seviyorum.. tabi ki de barmen şarabın yanında tapasını da veriyor..
Taberna Palo Cortado (Calle Union, 8): La Cruzada’ya çok yakın olan Taberna Palo Cortado, Madrid’e son gittiğimde keşfettiğim süper keyifli bir mekan. Şarap severlerin adından da tahmin edebileceği üzere burası direk olarak Endülüs şaraplarına ve özellikle de Sherry üzerine yoğunlaşmış bir mekan. Girişte ön tarafta küçük bir barı var ve arkada da bir restoran alanı var… Burası son gidişimde Madrid’de bar hopping yaparken en sevdiğim mekanlardan biri oldu ve tüm sherry stili şarapları kadehte içme fırsatı buldum.. Sherry’leri keşfetmek ve stil farklılıklarını öğrenmek için birebir…
Taberna Almendro (Calle del Almendro): Yukarıda da yazdığım gibi La Latina benim Madrid’de en sevdiğim bölge.. Sadece tarihi dokusundan değil aynı zamanda her sokağında acayip güzel barlar ve restoranlar olmasının da bunda büyük etkisi var tabi.. Almendro, kelime anlamıyla İspanyolca’da “badem ağacı” demek ve badem de İspanya’nın en önemli varlıklarından birisi (Dünya’nın en büyük ikinci badem üreticisinin İspanya olduğunu ayrıca hatırlatmak gerek sanırım)… Ülkenin birçok bölgesinde badem ve bademe özgü yemekler/tatlılar yapılır ve doğal olarak badem tapas barların ayrılmaz bir parçasıdır. Almendro, minik masalarda oturduğunuz oldukça keyifli bir tapas bar ve benim favorim burada bir kadeh manzanilla eşliğinde badem ve yeşil zeytin…
Restaurante Los Mariscos (Calle de la Nuestra Señora de las Mercedes, 5): Madrid’in biraz klasik merkezinden uzaklaşıp güneydoğu bölgesindeki Numancia mahallesine uzanalım. La Liga’da varlığını sürdüren orta direk Madrid takımı Rayo Vallecano’nu bilenler bilir, Los Mariscos Rayo Vallecano’nun stadı olan Vallecas’a yakın bir yerde konumlanıyor… Adından da anlaşılacağı üzere deniz mahsulleri üzerine çalışan bu restoran aslında İspanya’nın özellikle karides ve kabuklu deniz mahsulleri üzerine çeşitliliğinin ve aynı zamanda ülkemize kıyasla ne kadar ucuz olduğunun anlaşılması açısından mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Tamamen yerellerin gittiği bu mekanda şarap dahil 55 Euro’luk 2 kişilik fiks menü alıp kendinize aralarında büyükçe bir kabuklu deniz mahsulleri tabağı, ızgara etler, peynir ve şarküterinin de olduğu muazzam bir ziyafet çekebilirsiniz…
Botin (Calle Cuchilleros, 17): Tıpkı Barcelona’daki Can Culleretes gibi, Madrid’deki Botin de şehrin en eski restoranı ama burası sadece Madrid için geçerli değil; Botin, 1725’te kurulmuş olan dünyanın en eski restoranı ve bu kategoride Guiness Dünya Rekorlar Kitabı’na girmiş… Bunu da gururla restoranın vitrininde sergiliyorlar… Tabi ki böyle bir mekan artık yerellikten çıkmış ve aşırı turistik olmuş durumda ancak neredeyse 300 yıllık bir tarihe sahip bir restoranda yemek yemek de her zaman denk gelecek bir şey değil, bu bakımdan Botin’e bir kere de olsa uğrayın derim. Benim tavsiyem paella vs istemeyin, direk olarak mekanın spesiyali olan fırında süt kuzusu (cordero asado) veya eğer yerseniz süt domuzu (cochinillo asado) söyleyin.. Yanında da güçlü bir İspanyol kırmızısı (Ribera, Toro, Somontano veya güzel bir Gran Reserva Rioja)… Ana yemek öncesi tavsiyelerim ise Segovia usulü mantar (Setas a la segoviana), Jamon Ibericolu sote enginar (alcachofas salteadas con jamon iberico) ve Morcilla de Burgos (Burgos’a özgü morcilla sucuğu)… Gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırın…
Sidreria El Tigre (Calle de las Infantas, 23): Ünlü Cibeles çeşmesine yakın bir konumda olan ve klasik tapas kültürünü çok güzel bir şekilde hissettiren El Tigre’de sadece bira içerek karnınızı doyurabilirsiniz. Madridli gençlerin sıklıkla gittiği tapas barlardan biri olan El Tigre’ye gittiğinizde barmenden bir “caña” isteyin ve kendisinin size günün tapaslarından bir dolu tabak vermesini bekleyin… Ne kadar çok bira alırsanız o kadar çok tapas alırsınız bu arada… Ucuza tapas deneyimi yaşamak için birebir…
Casa de las Tostas (Calle de Argumosa, 29): Hola’yı açtığımda menüye koyduğum tostas stili tapas’ın dünya üzerindeki merkezi diyebileceğim Casa de las Tostas, Madrid’in belki de en kozmopolit mahallesi Lavapies’te yer alıyor. Burada 20 çeşit tostas var ve çoğunlukla fiyatlar hepsinde aynı… Burası Reina Sofia Sanat Galerisi’ne çok yakın ve öğlen müzeden çıktığınızda burada güzel bir öğle yemeği yiyebilirsiniz…
Los Artesanos 1902 (Calle San Martin, 2): Bazı rutinler hiç değişmez, yıllar boyu aynı kalır… Tıpkı Madrid’de klasik bir sabah kahvaltısı rutini gibi… Churros bizim halka tatlının uzunca ama normalde şekersiz olarak hazırlanmış versiyonu… Bunu yağda kızartıp üstüne toz şeker serperek veya çikolataya batırarak yemek ve yanında da cafe con leche (sütlü kahve) içmek sanırım bir Madridli için en klasik sabah kahvaltısı olsa gerek… Los Artesanos 1902, adından da anlaşıldığı üzere 1902’den beri Puerta del Sol meydanından Opera’ya uzanan Calle del Arenal’e çıkan sokaklardan birinde 100 yılı aşkın süredir faaliyet gösteren bir ‘Churreria’… Madrid’de birçok yerde bulabileceğiniz Churros mekanlarından birisi burası… Sabahları burada sadece Churros değil aynı zamanda taze domates rendesi, zeytinyağı ve kızarmış ekmek ile sunulan “barrita con tomate” yemek de müthiş keyifli…
Restaurante Vinoteca Garcia de la Navarra (Calle de Montalban, 3): Madrid’in meşhur Postahane Binası’nın (Palacio de Cibeles) hemen arkasında kalan ‘Garcia de la Navarra’ bana göre şehirde şaraba adanmış en güzel mekanlardan birisi… Bar tarafında oturup farklı bölgelerden gelen iyi İspanyol şaraplarını kadehte içebilir veya arka taraftaki restoranda harika tapaslar yiyebilirsiniz… Domates tabağını kaçırmayın derim… Şarap severlerin mutlaka uğraması gereken bir yer… Gitmeden önce rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim…
La Tintoreria Vinoteca (Calle Gurtubay, 4): Benim için Madrid’deki en özel yerlerden biri… Burası bir şarap mağazasından öte İspanyol şarapları üzerine küçük bir okul belki de… Buraya her gelişimde beni ağırlayan sevgili dostum Juan Luis’e “dükkana yeni neler geldi?” diye sorup sonrasında kendisinden az bilinen apelasyonlar, butik üreticiler, farklı üzüm çeşitleri hakkında bilgiler alırım… Burada sadece İspanyol şarapları değil aynı zamanda çok çok iyi bir Burgonya ve Şampanya seçenekleri de var.. Madrid’e gelip şarap satın almak isterseniz kesinlikle en başta önereceğim yerdir La Tintoreria… Buraya alternatif olarak önerebileceğim diğer şarap butikleri ise “Bodega Santa Cecilia” (Calle de Blasco de Garay, 74) ve “Lavinia” (Calle de José Ortega y Gasset, 16) diyebilirim…
El Brillante (Plaza Emperador Carlos V): Madrid’in ünlü barlarından olan El Brillante, Atocha tren istasyonunun karşısında yer alıyor… Buraya ister sabah saatlerinde uğrayıp churros veya barrita yiyebilirsiniz, isterseniz gün boyu servis edilen harika sandviçlerin (bocadillo) tadına bakabilirsiniz… Buranın klasiklerinden olan kalamarlı sandviç (bocadillo de calamares) Madrid’in iyilerinden olmakla beraber ben genelde öğle yemeği için buraya gittiğimde manchego- domates rendesi-jamon kombinasyonuyla güzel bir sandviç yaptırıp yanında da bir caña (su bardağında bira) sipariş ediyorum…
Museo del Jamon (herhangi biri): Benim gibi İspanyol jambonlarına meraklı olanlar için şehrin çeşitli yerlerinde konumlanmış olan ve “Jambon Müzesi” olarak adlandırılan “Museo del Jamon” barlarında ayaküstü bir şeyler atıştırıp yanında da bira içmek müthiş bir keyif… Sabahları giderseniz Madridlilerin bu barlarda yaptıkları eğlenceli sabah kahvaltılarını keşfedebilirsiniz de… veya öğleden sonra sadece biraya içmeye gidin, bardan önünüze birkaç tapas da vereceklerdir…
Jamones Husan de Salamanca (Calle de la Princesa, 25): Madrid’e gittiğinizde Plaza de España’daki Don Quijote ve Sancho Panza heykellerinin önünde fotoğraf çektirdikten sonra meydanın önündeki Calle de la Princesa’dan Moncloa yönüne doğru yürürseniz caddenin solunda kendini Salamanca’nın meşhur Jamon Iberico’larına adamış bir şarküteriye denk gelirsiniz: “Jamones Husan de Salamanca”… Meraklısı için gerçekten özel bir lezzet olan bellota jambonlarından kendinize güzel bir tabak hazırlatıp yanında da bir şeyler içmek isterseniz veya direk yol üstünde güzel bir sandviç yaptırmak isterseniz şiddetle tavsiye edebileceğim bir yerdir…
Sanlucar (Calle de San Isidro Labrador, 14): Tekrardan La Latina mahallesine dönüyoruz… Tıpkı Taberna Almendro gibi Sherry’e özgü bir mekan olan Sanlucar, belki de bir tık daha öteye giderek güneyin futbol takımlarının atkıları, flamenco ve boğa güreşine özgü malzemelerle, İspanya’nın güneyine has Endülüs kültürünü dekoruyla daha da hissettiriyor… Yaz sıcaklarında klasik ve güzel bir salmorejo ve bir kadeh Manzanilla için kesinlikle gidilmesi gereken bir mekan…
Taberna Tempranillo (Cava Baja, 38): Burası La Latina mahallesini neden sevdiğimi anlatan en güzel yerlerden biri… Adından da anlaşılacağı üzere konsept tamamen şarap üzerine kurulu müthiş sempatik, sıcak bir atmosfere sahip klasik bir Madrid tapas barı… Burada da tostas tipi ekmek üstü tapaslardan alıp yanına ister kadehte ister şişede onlarca çeşit İspanyol şarabını yudumlayabilirsiniz… Konseptte mekanın adına uygun olarak sadece İspanyol şarabı servis ediyorlar…
Melo’s Bar (Calle del Ave Maria, 44): Melo’s Lavapies mahallesinin en özel mekanlarından biri ve burayı özel yapan şey de hiç tartışmasız “Zapatilla” diye adlandırılan büyük kızarmış ekmek dilimleri arasında yaptıkları sandviçler… Burada bir şey yemeden önce aç olduğunuzdan emin olun derim zira ‘Zapatilla’ gerçekten iri bir sandviç (ayrıca yarım olarak da alabilirsiniz)… Zapatilla dışında burada mutlaka deneyin diyeceğim şeylerden biri de kroketler (croquetas)… Bir tapas barda olmazsa olmazlardan biri olan kroketleri Melo’s gerçekten iyi yapıyor…
Casa Gonzales (calle Leon, 12): Burası hep hayalini kurduğum işletmelerden biri… Anton Martin’in hemen kuzeyinde yer alan ve 1931’den beri faaliyette olan mekan hem şarküteri hem şarap butiği hem de tapas bar olarak faaliyet göstermekte… Mekanın spesiyalitesi aslında peynir ve şarap… Onlarca çeşit şarap ve peynirin yer aldığı Casa Gonzales’te güzel bir peynir – şarküteri tabağı yaptırıp ayrıca istediğiniz şişe şarabı açtırıp mekanda oturabilirsiniz.
Bonus: Gourmet Experience El Corte Ingles Callao : Avrupa’da diğer birçok şehirde olduğu gibi Madrid’de de alışveriş merkezlerinde gastronomik merkez konsepti mevcut. Madrid’de alışveriş yapmak isteyenler için El Corte Ingles mağazalarını tercih edenlere önereceğim yer Plaza del Callao’daki El Corte Ingles olacak. Buranın en üst katında çok güzel bir gastronomi merkezi bulunmakta. Gran Via’yı içine alan çok hoş bir Madrid manzarası eşliğinde burada hamburgerden, Meksika mutfağına, Bask usulü pintxo’lardan istiridye barına ve hatta Marques de Riscal’in açtığı özel şarap barına kadar farklı çeşitte restoran ve bar deneyimi yaşayabilirsiniz.