Bir şarap sevdalısı olarak şarabın peşinden gitmek bana her daim keyif vermiştir. Özellikle iş stresinden ve İstanbul trafiğinden uzakta kalacak şekilde haftasonlarını bağlarda şarap üreticileriyle keyifli sohbetler yaparak, şaraplarını tadarak ve güzel yemekler yiyerek geçirmenin keyfi bambaşka oluyor.
Bundan 1 ay kadar önce Selçuk-Kuşadası arasındaki Yedi Bilgeler’in butik otelinde kalmıştık. Eski yazılarımı okuyanlar bilirler, buraya yaz tatilimizde de uğramış ve gerek şarapları gerekse de restoranı oldukça beğenmiş ve buraya tekrar gelip bir haftasonu geçirmeye karar vermiştik.
Yedi Bilgeler’in Selçuk’a yakın olması Efes ve Meryem Ana gibi müze ve ören yerlerini de gezmeye fırsat veriyor. Aynı zamanda Kuşadası gibi turistik bir destinasyon da şaraphane/otele 20 dakika uzaklıkta. Bu açıdan baktığımızda oldukça güzel bir konumu var Yedi Bilgeler’in.
Bağ içinde otel konsepti benim gibiler için harika bir konsept. Her ne kadar Elciego-Rioja’da Frank Gehry’nin taçlandırdığı Marques de Riscal gibi bir otel/şaraphane yatırımını her yerde bulamazsak da Türkiye’de bu konseptte yapılmış yatırımlar artık mevcut ve hali hazırda bu yerlerin hakkını ziyadesiyle vermek gerekir diye düşünüyorum.
İşte Yedi Bilgeler de bunlardan biri… İzmir Adnan Menderes Havaalanı’na indikten sonra arabamızı kiralıyor 1 saat uzaklıktaki Selçuk’a doğru yol alıyoruz. Selçuk’tan geçerken önce antik Yunan medeniyetinin en güzel şehirlerinden biri olan Efes’i geziyoruz. Efes’te yamaç evlerine girmek için her ne kadar ek giriş ücreti ödemek gerekse de buraya kadar gelmişken yamaç evleri de görmekte fayda var. Bazı evlerdeki Dionysos ve üzüm mozaikleri ile şarap amforaları şarabın bu diyarda binlerce yıldır varoluşunun en güzel simgelerinden olsa gerek…
Efes’ten çıktıktan sonra 15 – 20 dakika içinde Yedi Bilgeler’e ulaşıyoruz. Bu arada şaraphaneye varmadan hemen önce içinden geçtiğimiz Çamlık köyünde çok güzel bir Buharlı Lokomotif açık hava müzesi var. Müze aslında Türkiye’nin ilk demiryolu olan İzmir-Aydın demiryolunun Çamlık’tan da geçmesi dolayısıyla kurulmuş. Çamlık’ta şu an kullanımda olmayan Cumhuriyet tarihinin ilk tren istasyonu da var. Ayrıca Atatürk’ün yurtiçi seyahatlerinde kullandığı vagon da müzede yer almakta. Burayı yazın geldiğimizde gezmiş büyük keyif almıştım. Benim gibi tren tutkunlarına şiddetle tavsiye ederim…
Yedi Bilgeler’e vardığımızda sıcak bir karşılamanın ardından odalarımıza yerleşiyoruz. Odaların hepsi bağlara bakıyor ve zevkle döşenmiş. Odamızdaki tirbuşon ve şarap kadehi gibi “önemli” detaylar gözümüzden kaçmıyor tabi zira restorandan şarabınızı alıp odanızda bağlara nazır bir şekilde şarabınızı yudumlayabiliyorsunuz.
Yedi Bilgeler’in restoranında daha önce yazın yemek yeme fırsatım olmuş ve buradaki yemekleri genel olarak beğenmiştim. Bu kez şaraphanede kalmanın da verdiği fırsatla çok daha uzun bir süre restoranın keyfini yaşamaya baktık. Akşamüstü oturduğumuz masamızda gecenin ilerleyen saatlerine kadar Yedi Bilgelerde üretilen şarapları yudumladık. Böyle ortamlarda zaman ağır akar ve her yudumladığınız şarabın keyfini fazlasıyla çıkarmak gerekir.
Yedi Bilgeler’de önce beğendiğim şaraplardan 2012 Lasos roze ile başlayıp diğer tüm kırmızıları deniyoruz. Lasos rozenin aromatik ve canlı yapısı oldukça keyifli. Denizli’deki Shiraz bağlarından gelen Shiraz’ları güzel işlemişler ve hem Lasos gibi aromatik bir roze hem de 2011 Solon gibi baharatsı ve güçlü bir kırmızı yapmışlar. Cabernet Sauvignon – Merlot ve Shiraz kupajı 2011 Thales ile yine aynı kupaja sahip ancak Shiraz oranı Merlot’ya göre daha fazla olan 2011 Bias favori kırmızılarım arasında oldu. Özellikle Bias’ı zarif ve dengeli yapısıyla başarılı buldum. Lasos ve Solon peynir tabağı ve füme etlerle güzel uyum sağlarken gerek Thales gerekse de Bias iç pilavlı ördek dolması ile oldukça iyi uyum sağladı.
Gecenin sessizliğinde bağlara bakan odalarımızda rahat bir uyku çektikten sonra sabah kalktığımda bağların üzerine ince bir sis tabakasının çöktüğünü görüyorum… En sevdiğim bağ manzaralarından biri aslında… Bu güzel manzarayı hafızama kazıyorum… Aklıma Fransa’ya yaptığım seyahatlerin birinde Bandol bölgesindeki St Cyr Sur Mer’de kaldığım bir otel geliyor. Gecenin bir yarısı otele giriş yapmış ve kendimi direk yatağa atmıştım. Sabah kalkıp camı açtığımda enfes bir bağ manzarası ile karşılaşmıştım. Şans eseri rezervasyon yaptığım otel Grenache olduğunu tahmin ettiğim bir bağın hemen önünde yer alıyormuş. Hoş Fransa’da bu tarz manzaralar çoğunlukla sıradan şeyler, gönül ister ki Türkiye’de Yedi Bilgeler gibi yatırımların sayısı artsın, doğayla iç içe bağların arasında çevresinde güzel restoranların ve şaraphanelerin taçlandırdığı butik oteller açılsın…
Otelin restoranında yaptığımız sabah kahvaltısının ardından aynı zamanda bir doktor olan ve geldiğimizden beri bizimle ilgilenen otel sorumlusu Esra Hanım ile buluşup tanktan tadım yapmak üzere şaraphaneye giriyoruz. Tankta bekleyen 2012 kırmızıları meyvemsi ve kompleks yapılarıyla ileride keyifli şaraplar olacağı izlenimini veriyor. Tadımdan sonra Esra Hanım’a teşekkürlerimizi sunup Yedi Bilgeler’den ayrılıyoruz… Yolda dönerken aklımdan bir daha ki seferde buraya bağbozumunda gelmeyi geçiriyorum; burada bir yandan otelde kalırken diğer yandan bağbozumunu yaşamak harika bir deneyim olsa gerek…