Malum yasa yüzünden uzun zamandır yazmıyordum. Elde fazlaca yazı birikince, bir yerden girip yazmam gerektiğini düşündüm… Yazdan kalanları kışa girmeden hatırlayıp, gelecek yaza kendimizi hazırlamakta fayda var…
Bu yaz gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında farklı coğrafyalara yaptığım gezilerden aklımda kalanları paylaşayım…
1- Macaron Konağı (Ayvalık): Şimdiye kadar kaldığımız en güzel butik otellerden biri. Ayvalık’ın tam merkezinde çarşıya çok yakın eski bir Rum evini çok sevimli bir butik otele çevirmişler. Taze baharatlar ve çiçekler ile donatılmış keyifli bahçesinde yaptığımız kahvaltı gerçekten çok iyiydi. Akşam üstünün hafif serinliğinde bahçede içtiğimiz şarap keyfimize keyif kattı doğrusu. Ayvalık’ta konaklamak isteyenlere şiddetle öneririm.
2- Ayna Restoran (Ayvalık): Ayvalık’ta ve Cunda’da birbirinin kötü kopyası yanyana dizilmiş onlarca balık restoranına bana göre iyi bir alternatif. Ucuz mu? Tabi ki değil, zaten bu yazı serisinin temelini de bu konu oluşturacak ancak yine de özellikle Cunda tarafındaki klasik ve kopya meze-balık restoranlarına Akdeniz usulü yemekler ile güzel bir alternatif sunuyor Ayna…
3- Yörük Mehmet’in Şehir Kulübü (Ayvalık): Mezeler fena değil ancak burası için parmak basacağım nokta, 4 tane Jumbo karidese (artık parmak kadar karidesler de Jumbo oldu yurdum restoranlarında) verdiğimiz 36 TL. Yani karides başına 9 TL (yaklaşık 3,5 Euro) düşüyor. Karides yemezseniz denize sıfır keyifli bir yer diyebilirim… Karides olayına sonra geri döneceğim…
4- Bülbülyuvası Butik Otel (Eski Foça): Yunanistan, İtalya, Güney Fransa ve İspanya’da gördüğümüz Akdeniz’i bizler aslında Ege kıyılarında yaşıyoruz. Eski Foça sanırım hayalimdeki Akdeniz’i en güzel yansıtan yer diyebilirim. Bu anlamda sevindiğim bir unsur Alaçatı kadar aşırı popüler olmaması. Bülbülyuvası Eski Foça’nın yat limanına bakan tarafında harika bir yerde konumlanmış. Oda fiyatları biraz yüksek ancak odalarda 5 yıldızlı otel konforu olduğunu söylemek gerek. Otel’in kahvaltısı da kalite ve çeşit açısından oldukça iyiydi. Burada eleştirebileceğim tek husus kaldığımız gece otelde içtiğimiz Mojito ve Cin Tonik’e verdiğimiz 60 TL. Bazı şeyleri abartmayı çok sevdiğimizden olsa gerek dünyanın en basit kokteyllerini iyi yapamadığımız gibi fahiş fiyatlara da satmayı becerebiliyoruz. Bu arada otele 10 adım mesafede Ege’de yaptığımız gezi boyunca en beğendiğimiz restoranlardan biri olan Fokai restorandan Foça’daki Taşköy’de üretilen Misket üzümünden yapılmış bir şişe beyaz şarap eşliğinde 150 TL’ye çıktık ki bu restoran gezi süresince bizim için fiyat-kalite açısından diğer gittiğimiz yerlere kıyasladığımızda en beğendiğimiz yer oldu.
5- Taşköy (Foça): Foça bizim için Taşköy demek oldu adeta. Foça’ya gelirken solda kalan Taşköy’ün delice zeytininden yapılan zeytinyağı sanırım şimdiye kadar Türkiye’de tattığım en iyi zeytinyağlarından biri. Müthiş aromatik, düşük ve dengeli bir asiditeye sahip bu zeytinyağı sanırım en iyi köy ekmeği ile tek başına tüketildiğinde keyif veriyor. Burada üretilen Sauvignon Blanc, Misket ve Merlot ise bizlere ileriye yönelik güzel şaraplar adına ümit verdi. Taşköy’den Hakan Bey ve Hasan Bey’e ve emeği geçen herkese teşekkürler. Bu arada Taşköy’ün ayrıca kahvaltısı da çok meşhur, bölgeye giden herkese burada kahvaltı yapmasını tavsiye ederim. Kendi taş fırınlarından çıkan ekmeği delice zeytinyağına banarak yemek muazzam bir deneyim…
6- Batis (Urla): Urla’daki en beğendiğim balık restoranı Yengeç’e bir rakip gelmiş.. “Batis” Urla limanındaki eski Rum konağından devşirme biz gittiğimizde henüz açılmamış olan bir butik otele ve güzel bir restorana sahip. Tıpkı Ayvalık’taki “Ayna” gibi daha çok Akdeniz mutfağı hakim mönüye. Genel olarak tüm kıyı Ege’de olduğu gibi burada da fiyatlar ortalamanın üzerinde ancak mutfaktan çıkan yemekler özellikle deniz mahsullü olanları hiç de fena değil. Şarap mönüsüne şöyle bir göz attığımda şarap fiyatları açısından nedense hiç şaşırmıyorum. Ama yine de bu yaz en beğendiğim rozelerden biri olan Urlice 2012 roze mönüde fiyat-kalite açısından “eh işte” dedirtecek seviyede kalıyor ve yediklerimize iyi eşlik ediyor…
7- Usca (Urla): Oldukça güzel bir taş binaya sahip olan Usca 4 ortağın bir araya gelmesiyle kurulmuş. Yaklaşık 10 yaşındaki bağlarında Foça Karası, Cabernet Sauvignon, Chardonnay, Merlot ve Syrah üzümleri bulunmakta. Usca’daki gezimizde benim için en güzel anı sanırım ziyaret yaptığımız gün henüz yeni etiketlenen Foça Karası şarabının 2 nolu şişesini almam oldu. Cabernet Sauvignon ile kupajlanan Foça Karası yarı-tatlı roze şarap olarak üretilmiş. Bu arada Usca 2012 Cabernet Sauvignon – Merlot son yıllarda tattığım en iyi Türk kırmızı şarapları arasında yer almakta bunu ayrıca belirtmem gerekiyor. Usca’ya yaptığımız ziyarette bizi konuk eden sevgili Ayda Kalelioğlu’na ve eşi Uğur Bey’e çok teşekkürler, kendisi ileride daha nice güzel şaraplara imza atacak, bundan eminim.
8- Yedibilgeler (Selçuk): Bu bloğu yazmaya başladığımdan beridir üstüne basarak her defasında dile getirdiğim şarap turizmi olgusu, Selçuk’a çok yakın mesafedeki “Yedibilgeler”de vuku bulmuş. Hem şaraphane, hem restoran hem de butik otel konseptinde kurulan Yedibilgeler, şu malum yönetmelikler, yasalar ve yasaklar olmasa Türkiye’nin “Marques de Riscal”ı olabilecek bir durumda aslında…Yedi Bilgeler ismini Yunan filozofları Thales, Solon, Anaxagoras, Bias, Lasos, Pythagoras ve Khilon’dan almakta. Doktor Bilge ve Doktor Gülgün Yamen çiftinin kurduğu şaraphane ve otelin işletmesine bir başka doktor Esra Ataman Hanım katkıda bulunuyor. Yakın bir zamanda tekrardan ziyaret etmeyi düşündüğüm Yedibilgeler’de üretilen şaraplar beklediğimin üzerinde bir performansa sahip açıkçası. Özellikle roze ve kırmızıları gayet başarılı…
devam edecek…