Langhe DOC & Eataly konsepti…

Piemonte’nin alt bölgelerinden Langhe için (yerel dialektte buraya “Langa” deniliyor) bölgenin kalbi desek haksız sayılmayız sanırım. Bir önceki yazımda belirttiğim üzere şarap, peynir ve tabi ki trüf mantarının merkezi olan Langhe (hatta Alba ve çevresi) hakkında 2011’de çekilmiş olan 52 dakikalık bir belgesel keşfettik Bartolo Mascarello’yu ziyaret ederken. “Langhe DOC” ismini taşıyan bu belgesel bölgede üretim yapan bir peynir üreticisi (Silvio Pistone), bir makarna üreticisi (Mauro Musso) ve bir şarap üreticisinin (Maria Teresa – Bartolo Mascarello) hikayelerini bölgenin yaşadığı sorunları ele alarak anlatıyor. Başka bir açıdan bakarsak “Lange DOC”, kült şarap belgesellerinden “Modovino”nun İtalyan versiyonu…

Langhe’nin tepeler ve bağlarla kurulu coğrafyasının muhteşem görüntüleri eşliğinde geçen filmde benim açımdan en ilginç hususlardan biri Maria Teresa’nın (ve tabi ki babası rahmetli Bartolo Mascarello’nun) popüler şarap kültürüne karşı duruşu oldu. Nebbiolo, Dolcetto ve Barbera’dan ne olması gerekiyorsa ve doğa ne kadarını veriyorsa onu yapıyoruz diyor Maria. “Amerikalılar Nebbiolo’dan suppemante (köpüklü şarap) yapılmasını istiyorsa onu da mı yapacağız?” diye de eleştirilerini dile getiriyor. Aşırı ve popüler tüketim mantığına karşı toprağın verdikleriyle yetinmeye çalışan bir anlayışın ürünü düşüncelere sahip filmdeki üreticiler. Peynir üreticisi Silvio Pistone üretim için kendisine hayvan sayısını artırması konusunda baskı yapıldığını ancak buna yanaşmak istemediğini anlatıyor. Doğal ortamda beslenen hayvanlarından kendine özgü üretim teknikleri ile elde ettiği ürünü en uygun ve kaliteli şekilde sunmak istediğini iletiyor.

Son yıllarda hızla endüstrileşen ve plansız kentleşen (özellikle Alba) bir bölge olma yolunda ilerleyen Langhe halkı bu durumdan kendilerini korumak için çeşitli yollara başvurmuşlar. Bunlardan birisi UNESCO kültür mirası listesine başvurmaları olmuş. Kaldığımız çiftliğin sahibinin oğlu Andrea bana Alba’da anlamsız bir yapılaşma başladığını (yapılaşma dediğimiz apartman inşaatları) ve bunun üzerine Albalılar’ın UNESCO’ya başlayarak bu yapılaşmayı durdurma yoluna gittiklerini anlattı.

Bunun haricinde elbette yerel ürünlerin endüstriyel ürünlerin altında ezilmesi, fast food ve büyük süpermarket zincirlerinin yerel lokanta ve artizanal üretimin önüne geçmesi gibi durumlara bağlı olarak Slow Food akımının da doğduğu yer sayılıyor Langhe. Bölgenin önemli şehirlerinden Bra’da Slow Food’a bağlı bir Gastronomi Üniversitesi de var ve slow food akımını destekleyen belli başlı restoranlarda sadece kökeni belli yerel üreticilerin ürünleri kullanılıyor.

Yine yerel ürünleri teşvik eden ve benim gibi yemeye-içmeye meraklı birisi için adeta bir cennet olan mekanlardan biri de Torino’da uğradığım “Eataly” konsepti oldu. Burası sadece gıda ürünlerinin ve yemek yapmak için kullanılabilecek araç gereçlerin ve yemek / şarap kitaplarının satıldığı bir cafe-restoran – market kombinasyonu diyebilirim.

Torino’da şehir merkezinde daha küçük bir versiyonu bulunan Eataly’nin şehrin güneyinde daha büyük bir versiyonu da olduğunu belirtmem gerek. Burada kendimizi kaybettiğimizi ve adeta bir müzede geziyormuşçasına tüm mekânı didik didik ederek gezdiğimizi de eklemeliyim. Buranın en çok hoşuma giden tarafı market bölümü de dahil olmak üzere her yerde yemek yenebilecek masaların oluşuydu. Eataly’nin içinde yer alan açık konseptle tasarlanmış mutfakta taze ürünlerle yapılan enfes İtalyan yemeklerini direk oturduğunuz masaya sipariş edebilir ve yiyebilir; ayrıca geniş şarap kavı ve İtalya’nın sadece Langhe bölgesinde üretilen artizanal biralarını içecek bölümünde alıp içebilirsiniz.

“Eataly” başlangıçta sadece İtalya’da yer alırken daha sonradan Roma’da, New York’ta (ortaklarından biri favori şeflerimden Mario Batali) ve Tokyo’da da açılmış.

Eataly’de gezerken karşılaştığımız gastronomik alet-edevat karşısında büyülenmemek elde değil. İnsana direk “hadi al-otur yemek yap” dedirtecek cinsten. Zaten çevrede onlarca çeşit gıda ürünü de bulunuyorken ve hatta nasıl yemek yapmak gerektiğini anlatan çeşit çeşit yemek kitapları da başka raflarda yerlerini almışken, eski günlerin deyimiyle adeta “Voltran’ı oluşturan !” bir durum söz konusu burada…

Bu tarz yerleri gezerken hayıflanmamam ve üzülmemem elde değil. Bir yandan harika bir mutfağa sahip olduğumuzu söylüyorken diğer yandan bu mutfak için hiçbir şey yapmamamız ne kadar yazık. Kaldı ki ulusal ve uluslararası tanıtım açısından da öyle ahım şahım işler yapmış değiliz. Gastronomi kültürünü tabana yayarak bunu en küçük yaşlardan başlayarak insanlara öğretmek gerek diye düşünüyorum. Ancak günümüz dünyasında gördüğümüz ne yazık ki anne-babalarının daha çok hızlı tüketime yönelerek fast food ve türevlerini çocuklarına uygun görmesi. Büyük şehirlerde çoğu insan zaten evde yemek yapmıyor, yapmak yerine dışarıdan bir şeyler sipariş edip onunla günü “geçiştiriyor”. Evde yemek yapılarak büyüyen çocukluk günleri artık geride kaldı sanırım…

İşte bu karmaşık düşünceler eşliğinde geçirdim tüm Piemonte seyahatimi. Barolo ve Barbaresco’da gezdiğim üreticileri anlatmaya geçmeden, Piemonte topraklarına varmadan hemen önce geçirdiğim birkaç günlük Selanik ve Atina gezilerine de değinmekte fayda var sanırım…

About Murat Mumcuoglu

Organizing wine tastings, food & wine events and winery tours ... Holder of WSET Level 3 certificate...
Bu yazı gastronomi, gastroturizm, şarap filmleri, şarap gezileri, şarap turizmi, İtalya içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s