Daha önce “Kayra Wine & Dine” etkinlikleri dahilinde yemeklerini keşfettiğimiz “Mimolett”i bu kez de etkinlik harici keşfetmeye çalıştık…
Şef Murat Bozok mevsimine uygun, sade, aşırı detaylı olmayan ancak karakterli bir menü yaratmış. Şefin keyifli bir tadım mönüsü de var (145 TL); ancak biz “a la carte” mönüden bir şeyler seçmek istiyoruz bu kez…
Önden damak hoşluğu (amuse bouche) olarak “trüf yağlı bezelye çorbası” geliyor önümüze kahve fincanları içinde. Trüf yağının verdiği aromalar kremamsı yapıdaki bezelye çorbası ile iyi gitmiş. Anladığımız kadarıyla, çorbaya hafif bir ayar olarak az biraz sarımsak eklemişler lezzetin kıvamını artırmak için… düşünce güzel, uygulama güzel… kahve fincanında servis de keyifli…
Başlangıç olarak “fois gras” istiyorum, “elma marmelatı ve Antep fıstığı sosu” eşliğinde (35 TL)… yanına da bir kadeh Sicilia Moscato (Muscat) şarabı “Ventus 2006 IGT” (28 TL)… Sauternes denemek isterdim bu yemekle velhasıl Türkiye’de bir Sauternes şarabının bir restoran mönüsünde “kadeh” olarak bulunmasını beklemek henüz hayal gibi…
Ana yemek olarak da bir İtalyan klasiği olan “Ossobuco”yu denemeyi uygun buluyorum (54 TL)… Eşim de başlangıç olarak “dana prosciutto” (24 TL) alırken ana yemek olarak “ördek confit” (49 TL) seçince, kırmızı şarap seçmeyi uygun buluyor ve şarap olarak “Prodom 2007 Syrah – Petit Verdot – Cabernet Franc” seçiyoruz (220 TL)…
Bordoya çalan oldukça koyu yakut rengindeki şarap ön burundan itibaren kompleks aroma yapısını hissettiriyor. Baharatsı ve kara orman meyveleri aromaları burunda ön planda iken arkadan karanfil, hafif tarçın ve füme notlar çok iyi bir entegrasyonla birbirini izliyor. Alkol %14,4 olmasına rağmen burunda ve damakta çok hissettirmiyor ki bu benim çok hoşuma gitti açıkçası. Damakta da burundaki gibi kompleks aromalara sahip olan şarap kuru meyve tonlarını da içerirken oldukça zarif ve dengeli bir şarap olduğunu hissettiriyor. Belli bir süre sonra damakta çikolata – kakao ve vanilya karakterleri de belirginleşmeye başlıyor. Orta asiditeye sahip bu şarabın gövde yapısı biraz orta gövdeye yakın. Aslında bunu başlangıçta çok hissetmiyorsunuz fakat zaman geçtikçe ve şarap iyice havalandıkça, şarabın gövde yapısındaki orta derece yoğunluk daha da bir belirginleşiyor. Yine de oldukça keyifli ve uzun bir bitimi var şarabın. Bence üzerinde durulması gereken, ciddi potansiyele sahip bir şarap bu.
“Fois Gras”da kullanılan elma marmelatı ve Antep fıstığı sosu oldukça yoğun ve yağlı ciğerle tipik bir kontrast oluştururken ciğerin yağlı dokusu sosların yoğunluğu ile bütünleşip yemeğe iyi bir denge vermiş. Küçük elma topları ile sunulan elma marmelatı da Antep fıstığı sosu da çok başarılı, hatta tabağın sunumuna eklenmiş olan küçük çeri domates marmelatını da ayrıca çok beğendim.
“Fois Gras” ile beraber içtiğim Sicilya bölgesi Moscato şarabı olan “Ventus 2006” bir Sauternes’in yoğun gövdesine sahip olmasa da ortanın üstü bir gövdeye sahip, bal, çiçek ve kuru meyve aromalarını içeren aromatik yoğunluğu ve belli bir derinliği olan keyifli bir şaraptı. Yemek belki gövde açısından bir üst seviyede kalsa da şaraptaki aroma yoğunluğu yemek ile iyi gitti.
“Osso buco” dana yanağı, dömi-glas sos üzerinde servis edilirken, yanında minik patates, kabak, pancar ve havuç sunuma eşlik etmiş. En başta birkaç kaçık sosun tadına bakıyorum. Sos gerçekten çok iyi olmuş, tüm baharatları, tuzu ve kıvamı yerinde. “Osso buco” ise enfes… Bize servis yapan garsona pişme şeklini soruyorum, çok kısık ateşte uzun süre pişirildiğini söylüyor. Çok iyi bir yemek gerçekten… İçtiğimiz Prodom’la da hiç fena gitmiyor yemek; belki yemeğin gövde yapısı biraz daha üst seviyede gibi ama yine de şarap iyi bir şarap olduğunu bize hissettiriyor ve yemekle pek sırıtmıyor.
Tatlı olarak “mojitolu pannacotta” (21 TL) ve yanına da bir kadeh “Urla Symposium” (25 TL) istiyorum. “Urla Symposium” benim beğendiğim yarı-tatlı şaraplardan. Bornova Misketinden yapılan şarap üzümün genel karakteri olan meyvemsi ve çiçeksi aromaları çok güzel yansıtıyor. Ayrıca belirgin bir asiditesinin de olması şaraba ayrı bir derinlik kazandırmış. Rahat içimli, bitimi uzun ve orta-üst bir gövdeye sahip olan şarap “mojitolu pannacotta” ile bana göre çok iyi uyum sağladı.
“Mojitolu pannacotta” altında böğürtlen reçeli ve yanında “Hindistan cevizli” dondurma ile servis edildi. “Mojito” pannacotta’ya yakışmış yakışmasına da, bana göre biraz asiditesi yüksek kalmış. Pannacotta’dan beklediğim o yumuşak hafif tatlı dokuyu biraz bastıran bir asidite yaratmış “mojito”. Belki mojitoda kullanılan “lime” yani yeşil limonu azaltmak gerekebilir. Onun dışında düşünce iyi.
Hindistan cevizli dondurma ise tek kelimeyle harika olmuş. Eşimle beraber aklımıza hemen birkaç gün önce Tünel’deki “Giolitti”den aldığımız Hindistan cevizli dondurma geliyor ki bize göre gerçek “gelato”nun (İtalyan tipi dondurma) Mimolett’te yapılan olduğuna kanaat getiriyoruz… (Bu arada Giolitti maalesef Roma’daki kıvamı pek tutturamamış durumda, büyük hayal kırıklığı yaşadık…)
En son espressomuzla beraber gelen “kimyon”lu çikolataya da bayıldım… Garsona bu kimin düşüncesi diye sorduğumda, cevap olarak “Murat Bozok” diyor tabi ki… Murat Bey’i ayrıca tebrik ediyorum… Kullanılan kimyon ve çikolata dengesi çok iyi sağlanmış. Ne çikolata ne de kimyon rahatsız ediyor yerken, nefis bir yaratıcılık…
Mimolett’teki yemeğimiz işte böyle güzel sürprizler ve keyifli dakikalar eşliğinde geçti… Ayrılırken evlilik yıldönümümüz için bize hediye ettikleri “beyaz şarap” ise bizim için ayrı bir güzellik oldu…